Eylül'e isyan gibi..


Güneşte kavruluruz kıraç topraklar gibi
Hazanda savruluruz serseri yapraklar gibi
Yalnızlığı yaşarız geride kalan gibi
Düşer düşer kalkarız her Eylül' e isyan gibi.


Adımlarım yavaşlıyor..
Adımlarım yavaşladıkça gözlerim daha bir seçici oluyor..

Bakıyorum etrafıma..

Kuruyan yapraklar..
Evet evet, kurumaya başlayan ve kendini ağacından, aşağıya atan yaprakların sayısı artmaya başladı..

Ağustos'u uğurluyoruz,
Kuruyan her bir yaprakla beraber..

Eylül..
Ah Eylül..

Dayandın yine kapımıza...
Yine "çirkin bir sarı"ya dönüştereceksin doğayı...

Ah Eylül..
Yağmuru anımsatan sonbahar ayı..
Gerçi artık yağmurun da kalmadı..

Yaz ayının katilisin Eylül..
Doğanın katli, seninle başlıyor..
Dudaklara ise, bir sonbahar şarkısı düşüyor seninle..

Ah Eylül..
Sen bir katilsin..

Yinede, bu sefer heveslenme..
Bak, etrafta sararmış yapraklar birikse de,
Yolun sonu "mavi"ye çıkıyor..

İçimizdeki "Aşk" ateşini "çirkin sarı" yapamayacaksın Eylül..
İçimizdeki güzellikleri sarartamayacaksın...

Biz yine seveceğiz..
Biz yine "mavil"liklere yürüyeceğiz..
Biz yine "Aşık" olacağız..
El ele olacağız..
Doyasıya sevişeceğiz...
Doyasıya yorulacağız..
Doyasıya "mutlu" kalacağız...

Sana,
Eylül'e isyan gibi..

Güne not...











Artık sigarayı bırakma zamanı gelmiş ayrıca sanki..

40 yıllık tiryaki annem, geçen gün, "bırakıyorum" dedi pat diye bıraktı..
Sanırım sıra bana geldi..

Bugün daha iyi hissettim ki,
Soluksuz sular.. soluksuz sevişmeler için,
"Sigaraya Hayır" diyorum kendime..

Dedim bile..

Umarım kendimi dinlerim..

Eye of the tiger



Dont lose your grip on the dreams of the past
You must fight just to keep them alive..



And the last known survivor stalks his prey in the night
And hes watchin us all in the eye of the tiger..

And olsun ki..



ıssız kuytu köşelerden..
and olsun ki doneceğiz..











Digital Kelebek,
30 Ağustos'ta başlayacak olan
2009-2010 sezonunda
"Şanlı Göztepe" ye başarılar diler..


Birde "isyan marşı" gider bu post!a be..


Fransız kalmak..

Sevgılı bilog, bu satırları anı anına dısarıdan bildiriyorum..

Davetli oldugum bir mekanda "italyanlar" ozel bir gece duzenlıyormus..

ancak enteresan olan su kı, ıtalyanların uzerınde bınbır cesıt farklı gıyısı var.. Maskelı balo gıbı degısık bır durum var. Kımınde bıldıgın cukurovada pamık toplayan ırgat kıyafetı, kımınde kelepcelı mazosıt kıyafetı..

Ahah, delı bunlar...

Ama ben ne yaptım bılog?

soyle, ortaya ayrılmıs bır masaya gectım, turk ısı rakı'mı soyledım.. Aslanlar gıbı masayı turk ısı donatıp rakımı yudumluyorum..

Bılıyorum ramazan ayı, bu gece ıcın yanacagım, bunuda bılıyorum.. Ama naparsın ıste..

Anlayacagın sevgılı bılog,
Italyanların gecesıne fazlasıyla "fransız" kalmıs durumdayım ve turk ısı, rakı ıcıyorum..

Az once merve geldı masama ve "nasıl yanmısım ama" dedı.. Bana tenını gosterdı...

Nerede yandınız dedım,
Terasta dedı..
Oysakı plaja uzaklıgı 50 mt ama demek terasta yanmak ıstemıs..

Ahaha, ne salak bı gece yarabbım..

Bıtır artık su yaz ayını...

Nokia e'series ile gönderilmistir.

Not

Bak sen şu işe..
Tarihten kalmış harddiskimden neler çıkmış...

Yıl 2005..
O zaman sevgilim üniversite öğrencisi..
Bende bir alkol firmasına yönetici olarak transfer olmuşum..

İzmir-Bornova'da onun evinde bir yıla yakın süre beraber yaşadık..
İç güveysi gittim yani bir üniversiteli evine..

Aslında bunları anlatmak biraz boş, çünkü konumuz o değil..
Yani çoktan sona ermiş bir ilişki neticede..

Ama işte bizde bir durum vardı ki, bir yıl boyunca sürmüştü..
-notlaşmak..

evet evet,
eve önce gelen mutlaka bir yerlere bazı notlar bırakırdı..
bunu çok seviyorduk..

Hatta bir gün çok abartıp hayli fazla not bırakmıştı ve onları teker teker fotoğraflamışım..
evet onları buldum..

Artık hiç bir önemi olmayabilir ama,
Bu işte,
Benim hayatımın kadınıyla her zaman yaşayacağım şey olacak..
Çünkü bunu seviyorum..
Çünkü bunu, çok seviyorum..

Elbette her insanın sevgilileriyle önemli anları, hediyeleri olmuştur ama,
Bunun tadı hep bir başka..

Ve şimdi elimde kalem,
Kalp şeklinde post-it'ler aldım..
Bekliyorum, üzerine "seni seviyorum" yazacağım kadını..
Ve tabiki, bu yazıyı hakedecek kadını...



-Aramanı seviyorum-





-özledim-




-aşığım-





-dokunmanı özledim-




-seni seviyorum-





-seni seviyorum-




-evimize hoşgeldin sevgilim-

Düş Hekimi..


Sarhoş olmadığımı, ip bulamamışken çıktığım bir duvarın üzerinde kanıtlamaya çalışırken,
Düşmeden, ama oylece sallanırken..
Birden kulağımda Nick Cave ve Warren Elis'in o doyumsuz müziği duyuluyor..
"Falling"...

Sonra, bilgisayarımı açıyorum..
Kendime gönderdiğim e-postaları okuyorum...

Kıçım kalkıyor,
Kendime cevap bile yazmıyorum..
Kendimi öylece geçiştiriyorum..

"Hey.."
"Düş hekimi'mi çağırın" diyorum..
"Düşler kuracağım.."
"Düşler.."

Düş Hekim'ime anlatıyorum düşlerimi..
Samimi,
İçten,
İmkansız olmayan,
Daha yaşanılası bir dünya,
Daha dürüst insanlar düşlüyorum..

Vallahi tek kendim için düşlüyorsam şerrefsizin önde gideniyim..

İnsanlık için düşlüyorum, yarının çocukları, aşıkları için...

Ama o da ne,
Düş Hekimim başını sallıyor..
"Mümkün değil" der gibi..

Ehh be,
Yürü git o zaman,

Hey "Düş Hekimi"..
Ben sensiz de düş kurarım...

Hiç olmadı, "alternatif tıp" uygularım...

Hadi baba, gene yap..


Bugün geldi de aklıma..

Yamulmuyorsam
1980 yazıydı..
3 yaşındaydım..

Yine aylardan şu an ki gibi ağustos idi..

Erdek, şeker fabrikası kampı'nın iskelesiydi..
Babam bir deniz simidinin üzerine koymuş beni, çevremde dalıyor, oynuyordu benimle..

Hatırladığım tek şey, bir ara babamın dalgasından o simitten suyun içine düşüp kaybolduğum idi..
Öyle ki nasıl kayboldum sa, babam dalıp dalıp aramış ama bir kaç denemede bulamamış beni..

Sonra artık nasıl bir mayoysa donumdaki mayo parlaklığından görmüş ve çıkarmış su yüzüne beni..

Yıllardır babam bu olayı hayattaki en korktuğu olay olarak anlatacaktı..

Lakin bende hatırlıyorum hiç unutmadan..
Daha hayatla yüzleşmeden ölümün kıyısından dönmüşüm..

Ama bi terslik vardı..
O deniz beni neden içine çekmişti?
Yani hani suyun kaldırma kuvveti neredeydi de 3 yaşında bir çocuğu derinliklerine almak istemişti.

Neyse,
Bugün düşündüm de,
Bu hadise olduğunda babam kaç yaşındaysa bende o yaştayım şimdi..
Ayı ayına, yılı yılına belkide günü gününe..

Lakin simitten düşecek ve kurtaracağım, yüzme öğreteceğim bir çocuğum bile olmadı daha..
Yok yok, kısır felan değilim mazallah..
Henüz bir annesi olmadığı içindir olsa olsa..

Neydi o, oyle bişey vardı..
Çocuğum henüz portakal ağacında sanırım..

Bugün, o yıllara dönebilmeyi çok istedim..
Hani herşeyden bir haber, salak kıvamında yaşayabilmeyi..

Amma velakin sonra vazgeçtim..
Çünkü bu yaşadığımız hadisenin 1 ay sonrasında 80 ihtilali olacaktı ..
Tüm bireyleriyle bir ülke, çağlar öncesine geri dönecekti..
ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı..


Hadi baba gene yap..

İyi bir insan olmanın baba
Çok iyi olacağından söz ederdin ya
Hadi baba gene yap
Gene yap baba gene yap...

Bu da, "sulukule" açılımı..

Efenim, son günlerde kimin desteği kimin açılımında oyunu oynanırken, şu İstanbul'da Sulukule de yaşanan Kentsel Dönüşüm zamazingosuna ne medya ne de sanatçılar çok fazla destek vermemişti..

Ama o destek ülkemin duyarlı insanları yerine taaa Amerika'lardan geliverdi..

Sevgili dostum Eugene Hutz(Dost olduğumuzu kendisi halen bilmiyor) iki sene önce İstanbul'a konser riçin geldiğinde Sulukule yi ziyaret edip, sulukule nin o alışılagelmiş dokusunun bozulmasına tepki göstermiş ve sulukuleyi destekleyeceğini söylemişti..

Ki, Eugene Hutz ün grubu "gogol bordello" ki, benim zaten 2006 yılından beri sürekli dinlediğim ve takip ettiğim gruptur,
İşte onlar bu soylemlerle kalmadılar..
Sulukule'ye yurdum insanı, sanatçısı, medyası sahip çıkmamışken taaaaaa Amerika'dan sahip çıktılar..

Sulukule için bir şarkı yaptılar ve bu şarkıyı şu an bile bulundukları Turnede, Amerika'nın tüm eyaletlerinde bağıra çağıra soyluyorlar..

Ben seveceğim adamı bilirim ya..
Ben seveceğim grubu bilirim..

Saol sevgili dostum Eugene..(Ki hala dost olduğumuzu bilmesende..)



İşte bu şarkı..




Buda şarkınız sözleri..

Sulukule - Uyandır Komşunu

Sulukule sokakları
Yerle bir, yerle bir, yerle bir
Kentsel dönüşüm kabadayıları
Çalıyor Sulukule'nin tacını
Çıkarken daha ilk nota
Başlıyor sokağın ritmi
İşte o zaman çıkıyor ortaya
İflas eden kimin ruhu, kimin kalbi
Ne bu tebessüm, ne de bu gözler
Gerçek yorgunu, yalan yorgunu
İnanıyor musun, emir kesebilir mi demiri
Mahalleli taştan çıkarırken ekmeğini
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
Uyandır komşunu
Kentsel dönüşüm tuzağına
Yeni bir otopark adına
Kültürün üstüne dökülen asfalta
Uyandır komşunu
Uyandır katliama
Üstümüzden geçiriyorlar buldozerleri
Satın alabilirlermiş gibi binlerce yıllık tarihi
Ne bu tebessüm, ne de bu gözler
Gerçek yorgunu, yalan yorgunu
İnanıyor musun, emir kesebilir mi demiri
Favelalar taştan çıkarırken ekmeğini
İster bir kadeh Porto şarabı eşliğinde
İster fokurdatırken bir nargile
Uyandır dostum komşunu
İzah et ona, nedir hadise
İster poker çevirirken
İster sevişme ertesinde sigara içerken
Ağızdan çıkan sözün uyandırıcılığı
Sollar TV'yi ve dahi internet olayını
Benim nabzım Barrios atar
Benim nabzım Soweto atar
Benim nabzım Sulukule atar
Benim nabzım getto atar
Aklın kesiyor mu, emir keser mi demiri
Favelalar taştan çıkarırken ekmeğini
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu
Uyandır komşunu
Uyandır dostum komşunu.

----Gogol Bordello

Adi(L) kullanım hakkı..

Dünya'nın hangi gelişmiş ülkesinde "tüketici"yi böyle salak yerine koyarlar bilmiyorum ancak,
Bu olsa olsa Türkiye'de olurdu..
Ve oldu da..

Tabi, her zamanki gibi..


Özellikle herkesi uyarıyorum..
Şu sıralar Tüm GSM operatorleri, ADSL operatorleri büyük hinliklerle herkesi "salak" yerine koyuyor..
Aman siz siz olun dikkat edin..
Biri size "sınırsız" "kotasız" gibi şeyler vaad ediyorsa, mutlaka ardında bir çapanoğlu çıkacağını unutmayın..

Bir kaç örnek vermek gerekirse,
TTNet, 8mbit hızlı tarifeler arasında "kotasız" diye belirtilen tarife nin sınırı 15 gb.. Yani aslında "15 gb kotalı" demektense "kotasız" diyerek bir çok insanı mevcut tarifesinden ayırarak oraya geçiriyorlar..
Aynı uygulama Turk.Net, Superonline, Smile Adsl, Biri gibi operatorlerde de mevcut..

Turkcell için soyleyeceğim, "sınırsız internet paketi" vardı bir ara, edge dönemi tabi..
Ama o da 3gb ile sınırlıydı..
Kavramlara ve karmaşaya bakarmısınız..
Ayrıca şu an kullandığım iki paketi daha var Turkcell in..
Tabi yine sınırsız..
Haftada iki gün sınırsız sesli görüşme(yani aslında ayda toplam 64 saatmiş)
Diğeride haftada iki gün sınırsız sms(buda toplam 1000 sms sınırlıymış..)

Peki paketlerin adı neden "sınırsız" ise, bunu açıklayacak birilerinin olması gerekiyor normalde..
Yada bu devletin kurumlarının, bunun hesabını sorması gerekiyor..

Aynı uygulama tüm gsm operatorleri ve adsl operatorleri arasında mevcut..
Yani size "sınırsız" veya "kotasız" vaad edilip altta küçük puntolarla "adil kullanım hakkı" gereği sınır şu kadardır demeleri çok normal karşılanıyor..

Madem onların adil kullanım hakları var, peki "adil kavram hakkı" veya "adil tanıtım hakkı" nı neden bize çok görürler anlamıyorum..

Ben, bu gibi durumlarda kalmadım.. Çünkü kimin ne hinlik yapabileceğini az çok başından beri iyi biliyorum. Ama bir çok insanın bu "yanıltıcı" reklam ve tanıtımlardan dolayı mağdur olduklarını biliyorum..

Bu nedenle bu Türkiye'nin sözüm ona en büyük firmalarından,
"Yanıltıcı" reklamlarla bu halkı "salak" yerine koymadan, bu işi etik kurallarıyla yapmalarını,
rica ediyorum..

Ayrıca, "rekabet kurulu", "reklam özdenetim kurulu" ve Tüketici dernekleri" ni,
Hemen yarın sabah 10 da, acilen evimde toplantıya davet ediyorum...

Bugün 18'i ve bir demogoji bulamadım.

Bu yazıyı yazmamdaki sebep kesinlikle acı hatıralarla dalga geçmek değil de, biraz kendimizle hesaplaşmak olsa gerek..

Telefonumda günlere bakıyorum.. 18 Ağustos..
İç önemli bişey yok..

Halbuki dün 17 Ağustostu..
Bir çoğu blogda, ve ana haber bültenlerinde 10 yıl önceye gittik..
O acılar önümüze yine serildi..
Üstelik ana haber bültenlerinde oyle kurgular yapılmıştı ki, yani "ağlatmak" ve "acı çektirmek" üzerineydi herşey..

İğrendim..

İğrendim çünkü bu deprem "Unutulmayacaktı"..
Böyle kampanyalar yapılacaktı..
Bişeyler olacaktı..

Ama ne oldu?
Her zamanki kaypaklık devam etti..
Yani hep o günün yıl dönümlerinde ana hebr bültenlerinde izledik ve niyeyse yine o gün bloglarda, gazetelerde bahsedildi..

Şimdi durduk yere aklıma bişey geldi..

Depremden hemen sonra bu depremin yarasını sarmak için devlet tarafından bazı "geçici" vergiler koyulmuştu.
Hani şu an cep faturalarımıza yansıyan %25 lik ÖTV dahil..
Hiç sesimizi çıkarmadık..

Ama ne oldu..
Ben merak ettim yıllardır ve bir bilgiye ulaşamadım..
10 yıldır halen bu vergiyi ödüyoruz..
Peki Deprem bölgesine neler yapıldı?
İnsanlara neler yapıldı?

Bunun hesabını veren oldu da ben mi duymadım?

Hani, bildiğim tek şey var ki, O eli kanlı diktatör! olan Saddam bile oraya 10 milyon dolarlık bir yardım yaptı..
Onunkini biliyorum ama hala bizim neler yaptığımızı öğrenme fırsatım olmadı..

İşin garibi, bunu sorgulamadı da ne basın, ne de insanlar..

Biz bunları sorgulamak, yaraları iyileştirmek yerine, o kara günlerin yıl dönümlerinde "ajitasyon" yapmaya daha çok meğilliyiz..

Sanırım biz yaraları sarmaya değil, sadece yılda bir gün o yaraları hatırlamaya meğilliyiz..
O günü de, işte canlandırmalar ve iki acı laf soyleyerek geçiştiririz biter gider..

Ne acı değilmi...
Yani bugün hala İstanbul dahil, tüm marmara boyle bir felaketin gölgesiyle yaşayıp duruyorken..
Bu felaket için önlemler alınmazken,

Sadece ve sadece şu sesleri duydum ve okudum bolca, dün ve 10 yıldır....

"Sesimi duyan var mı?"..

Bilemiyorum sesimi duyan varmı ama,
Şu an yine telefonuma baktım ve tarih 18 Ağustos..

Bugün gerçekleşmiş ve yarası sarılmamış bir olay yok malesef,
ve o nedenledir ki, size demogojik kelimelerle 10 yıldır süren bir oyunu oynamayacağım..

Çünkü dün 17 Ağustostu..
Bugün 18'i..

ve "deprem" şimdi yine unutuldu..
Ta ki, gelecek 17 Ağustos'a kadar..

101

tatilin 101. Gunu..

bu sabah erkenden kahvaltımı yapıp plaja ındım.. su satırları yazdıgım sırada da sabah sabah 2. Efes pılsen'ımı yudumluyorum..

Mayısın 6 sında baslayan tatılım halen devam edıyor. Az once yanımdakı 3 belcıkalı kadınla bırbırımıze bakısıp gulustuk.. Nedense mayıs ayında da onlarla denk gelmıstık. Yanı aradan koca bır yaz gecıp gıtmek uzere.

Ortalık haylı sakınlestı artık.. Krız, ramazan, vs derken sanırım yogun bır yazın sonuna gelıyoruz..

Bu, yanımdakı belcıkalı kadınlar da bırcogu gıbı benı "yazar" sanıyorlar. Yanı dagılmıs sac bas ve kendıne bırakılmıs sakallarla "bohem" bır hava yaratıyorum sanırım kı, burada "medya" da oldugumu veya yazar oldugumu dusunenlerın sayısı artıyor evet ama ben zaten yazarım..
Blog yazıyorum..

Neyse,

Annem gelmıs plaja zıyaretıme..
Ona da bır kahve soyledık, soyle basbasa bıraz keyıf yapalım annemle..

.. Hı bu arada, sabah sabah bıra ıcmeyı nasıl becerıyorsun dedı.. Bırde dun gece bıtırdıgım vodka sısesını gormus sanırım, galıba alkolık oldugumu dusunuyor,
-yok be anne, daha neler..



Nokia e'series ile gönderilmistir.

Bir dilek tut..

-----------
Akrisios, bir kahine gidip bir erkek çocuğunun olup olamayacağını sorar. Kahin ona kızı Danae'nin bir erkek çocuğu olacağını ve bu çocuğun onu öldüreceğini söyler.Korkuya kapılan ve kehanetin gerçekleşmesinden korkan Akrisios, yeraltına bronzdan bir oda yaptırarak kızını oraya hapseder. Zeus bronz odanın tavanıdaki bir yarıktan altın damlası şeklinde içeri sızar ve genç kızla birlikte olur.
Bu birleşmeden "Perseus" doğar.

--------------

Bugün 12 Ağustos sevgilim..
Bugün "Perseus"un günü sevgilim..

Binlerce yıldız kayacak sabaha kadar..
Binlerce yıldız kayacak, milyonlarca dilek tutulacak..

Haydi,
Bugün bir dilek tut sevgilim..
Bugün binlerce yıldız kayacak sevgilim..

Bir dilek tut hadi..

İçinde güzellikler olsun,
Çirkinliklere yer kalmasın dileklerinde..

Bir dilek tut sevgilim,
Sabah'lar gibi tertemiz olsun..

Bir dilek tut sevgilim..
Dileklerin "aşk"tan, iyilikten yana olsun..
Kötülük yaklaşmasın..

Bugün 12 Ağustos sevgilim..
Binlerce yıldız kayacak..
Bir dilek tut sevgilim..



-Sonra durdum..
Gökyüzüne baktım az önce..
Binlerce yıldız kayıyordu sevgilim..

Ben binlerce dilek dilemedim..
Bir tane yıldızı kestirdim gözüme..
O yıldız kaydı..
O yıldız kayarken ben ona baktım..
Ben o an bir dilek tuttum sevgilim..

Seni tuttum..
Seni..

Mail2blog

Tamamen deneme amaclı olarak cep telefonundan gonderılmıstır.

Hım.. basarılı olursa, demekkı pc karsısına gecmeden de resımlı blog postu gırebılecegız demekkı..

O degıl de, hayatımız gıt gıde kolaylasıyormu ne..
Bakalım daha neler gorecegız..

Bu arada, bıraz kestıreyım demıstım, guzel guzel kestırdım de.. Uyanınca hatunumla konusacaktık ama o hala uyuyormu ne.. Acmıyor telefonu..

Alooo, kadııınnn.. Uyanırsan ara beni..

Tamam tamam
Mutluyummu ne:)

Nokia e'series ile gönderilmistir.

Birazdan kudurur deniz..


Şimdi bir yeni sevda mı olur
Kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı
Tutar sıfırdan başlarsın
Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar
Seni yiyip bitirir, seni yiyip bitirir
Dirhem dirhem azalırsın.

Pazar pazar, sabahın ilk saatleri,
06.30 da buluştum denizle....
Kıçımı kaldırıp 3-5 dakika yürüdüm buluşmaya..

Uzun uzun baktım..
Sakindi..

Sonra o kimsesizlik, tertemizlik kokan denize girdim..

Attım kendimi sonsuz derinliklere..
ve serinliklere...

Ah benim sadık ve vefalı dostum..

Evet evet..
O kadar temizdi ki..

Lakin ben dönerken,
Pazar kalabalığı başlıyordu işte...

O kalabalıklar arasında,
Kirlenecekti artık..
Kirlenmeyen ne kaldıysa,
İşte onlar gibi.

Dönerken uzun uzun baktım..
Ve dedim ki kendi kendime,
"Ey insanlar..
Merak etmeyin..
Birazdan kudurur deniz..."


Ve ben dönerken evime..
Kudurmaya başlamıştı bile...

Birazdan kudurur deniz
Birazdan dalgaların sırtından
Üst üste fışkıran rüzgarlar
Bir intikam gibi saldırınca üstüne.
Yüzüne şarkılar çarpar, yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın
Sen artık, sen artık buralarda duramazsın.

Begonvil ve Portakal Ağacı

Çoğunlukla yaptığım gibi yine portakal ağacının altında oturmuş hem bu güzel esintide keyif yapıyor, güzel demli bir çay eşliğinde sigaramı içime çekerek bir yandan da gazete okuyordum..

Bunu hep yapıyorum, hergün belki de..

Ancak bugün daha da bir gözüme ilişti "begonvil"in iyiden iyiye kuruduğu..

Zamanı mı gelmişti yada neydi sebep bilmiyorum ama kuruyor günden güne..

Oysaki sevgimi verdim suyuna karıştırıp..
Ama ne yaparsam yapayım kuruyor..

Hatırlıyorum da,
Mayıs ayının ilk gününden beri buradayım..
Bu begonvilin altında çok vakit geçirdim..

Sevgi sözcükleri, küfürler, üzüntüler ve kahkahalar yaşadım..
Yeri geldi uzun uzun düşüncelere daldım..

Ne güzeldi Bengovil o zaman..
Sevgi dolu, rengarenkti..

Şimdi kurudu..
Artık ne su kabul ediyor ne başka bişey..
Onu kurutan belkide kurtçuklardı veya Begonvilin Kurtçuklara düşkünlüğü..

Bir yandan Begonvile bakıp üzülürken, aynı yerden altında oturduğum Portakal ağacının meyvalarına takıldı gözüm..


Hayata bak..
Biri kururken, biri yeşeriyor..
Hamlaşıyor..

Uzun uzun düşündüm..

Hangisi bendim acaba..
Kuruyan mı, yeşeren mi..

Sonra düşünmeyi bırakıp gülümsedim..

Elbette şu an "yeşeren" bir portakal ağacı kıvamındayım..

Güzelim begonvil'in yaprakları gün ve gün kuruyup, bedenden koptukça, ve rüzgarla sürüklendikçe yerlerde..

Yüne de gülümsürüyorum işte..
Bir "Portakal Ağacı" heyecanıyla..

Senin değerin kaç lira?

Herkesin bir değeri var derler ya,
Çok da doğru..

Haa, sen elbetteki "Beni hiç bir para satın alamaz" diyorsan da..

Bende derim ki, "Şişş, haberin bile olmadan satarlar"

Konumuz Facebook..

Sanırım Facebook accountu olmayan yoktur aramızda.
Peki ya gruplara, yada hayranlara üye olanlar?
Onlarda çok elbet..

Ancak sen bazı gruplara üye veya sanatçılara hayran olduğunda gayet masumane gibi gözüken bu eylemler bakın hangi açıkgözlülerin ekmeğine yağ sürüyor.

Uyanığın biri X sanatçı için bir hayran sayfası oluşturuyor, binlerce yüzbinlerce olduğunda da bu grubu "parayla" başka birine satıyor..

Peki amaç ne?

Grup üyelerine "reklam" yapmak ve bunun aracılığı ile sizi reklamı edilen siteye yönlendirmek yada ürüne yönlendirmek..

Oyle profesyonel reklamlardan bahsetmiyorum.. Yani orkid reklamları veya cola reklamları değil tabiki..

Reklam verenin bir video sitesi vardır, sizi bir şekilde o siteye yönlendirir ve o sitede google adsense reklamlarına tıklamanızı sağlar ve siz tıklayınca o site tıklama başı para kazanır..

Sistem boyle işliyor..

Yani masumane şekilde Facebook da bir sanatçıya hayran olmuş veya bir gruba üye olmuş olabilirsiniz ancak sizin üzerinizden dönen bir ekonomi var ve bu ekonomi Facebook a değil, uyanıkların cebine gidiyor..

Hadi resimleyelim biraz.. (Resimlere tıklayarak net görebilirsiniz..)

1. Resim.
İlan verme..
Grup veya Hayran Sayfası sahibi açıkgözlümüz, büyük ihtimalle nakite sıkışmıştır ve bu Facebook Hayran sayfasını satışa çıkarmıştır..




2. Resim..
İlan detayları..
100K lık bir kitle için istediği ücret 250 TL dir..
100K = 100.000 (yazıyla kişi demektir..


Yani kaba bi hesapla,
250 / 100.000 = 0.0025 TL(Kişi başı bedel)

Yahu, Hadi bir şekilde satıldığının da farkında değilsin de,

Sana biçilen bu ücret, hani yani biraz az değil mi?


Diji'nin Notu: Facebook'ta bir müddettir açılan çoğu gruplar ve hayran sayfaları, tamamen bu satışlara yönelik olarak gerçekleşmektedir..
Bu gruplardan gelen bağlantılara ve reklamlara lütfen dikkat ediniz. Uyanıkların ekmeğine yağ sürmeyiniz, Oyuna gelmeyiniz.

O'na kötü birşey olsun..


seni bir gün en yakının ele verirse eğer,
öğren susmasını ve ağlamamasını...

bir kavanozun içinde mavi bir gül yetiştir
her gün daha çok yaşayan..
bir masalın ağzını kapat ve yat geniş odalarda,
bir oksijen çadırında...

o'na kötü bir şey olsun istedim.
bana aşık olsun istedim...

Magazin-Magazin

Efem,
Bilinmediği üzere, İnternet projeleriyle ilgili işlerim var..

Şimdi bugün, Türkiye'nin hatrı sayılır bir magazin web sitesinin alımını yaptık..(Şu resimle alakası yoktur)
Antalya seyahatimin nedeni de oydu aslında..

Hatta kara kara düşünüyordum..
Büyük operasyon gerekiyordu bunun için..
İşte ayrı bir ofis, insanlar v.s.. Kara kara düşünüyordum..

Neyse, hani bu saatlerde size belkim adresi felan verip, hava atacaktım..
Ki...

Şu saatlerde başka bir profesyonel talibi çıkınca sattım efendim..

Şimdi ben düşünür oldum şu an.. Evet evet Şu an...
E ben neden o kadar koşturdum da,
Oralara gittim de bir sürü işlerin içine girdim de, sonra aynı gün geri sattım..
Salakmıyım neyim karar veremedim ki..

Neyse,
Şurda beach clup tan sesler geliyor saat 02.00 ye gelirken....
Kaçayımda, salaklığımı doya doya kutlayayım..

Şununla..


Triii ciii

Baştan şunu soylemeliyim ki,
30 Temmuz da 3G li hayata başladığımızda hiç te hayatım değişmedi..
Yine ben, aynı ben..
Ne ben değiştim, ne hayatım..

Haa 3g ile alakası olmayan değişiklikler var tabi.. Düşen maskeler v.s v.s.. Ama bunun 3g ile uzaktan yakından alakası yok..

3g ye operatorler 30 temmuzda geçti ama ben bolgeme geç geldiği için bi kaç gün geriden geldim..
Telefonum 3g destekliyor.. Geniş bant internet yani..
Önde kamerası yok..
Zaten birilerini görüp konuşmam gerekirse bunu msn gibi araçlardan yaparım sanırım..

Ki nedir bu görüntülü konuşma merakı anlamadım gitti..
Biz ki, bayram seyranlarda akrabalarımızı bile aramayı bırakmışken, birden herkeste görüşme, üstelik görüntülü görüşme merakı çıkıverdi..
Ahanda şuraya yazıyorum ki, aynı MMS gibi fossslayacak bu görüntülü konuşma durumu..
Üstelik telefonların ön kameraları da vga kameradır.. yani dandik ötesi..
En kral telefonun ön kamerası bile 1 mp değildir..

Bu da görüntülü konuşmanın zaten oyle ayna gibi cam gibi net olmayacağını gösterir ki,
şu an da oyledir..

Ama sabahlara kadar takılan muhabbet meraklılarına birebir.. Onlara şimdiden tavsiye ederim..

İyide yahu, onca operator aylardır reklam yapıyor, hayatımız değişecekti.. derseniz hemen anlatayım hayatımdaki değişikliği..

Şimdi geçen hafta EDGE ile bağlandığımda 0,20 mbit/sn ile bağlanıyordum. Şimdi ise durum 0,64 mbit/sn..
Eee sevgili operaotler, hani ben 20 kat hızlı bağlanacaktım?
Yani bu durumda hani 4.0 mbit/sn olacaktı hızım?
Olmadı..
Kısmet olmadı işte..
Olamadı..

Cepten surf yapıyorsanız edge ile 3g arasında bir fark yok..
İlginçtir ama ben hala ve hala 3g nin bir artısını göremedim..

Şimdi işin diğer yanı..
Peki neden allayıp boyayıp boyle reklamlarla bizi teşvik ediyorlar derseniz..
Hele hele, o 3 buz gibi soğuk kızın yer aldığı işgence reklamlarını boşamı izledik..
Ne yani .. Niye hatta..

Bu işte dönecek para yılda 10 Milyar doları bulacak ta bunun için..
5 milyarı cihaz, kalanı ise operatorlere bolunecek para olacak...

Nasıl rakam ama..
Eh bu rakama bende bunca reklam yapar atar tutardım..

Hali hazırda Edge kullanıp sırf 3g için bin ytl para verecek arkadaşları uyarıyorum..
Etmeyin..
Kıymayın paranıza..

Hem yakında 4g geliyor..
Gerçi Türkiyede 10 yılı bulur ihale mihale derken ama..
O zaman ideal olabilir..

Hımm 4g nedir derseniz..
Kısaca geçeyim..

3g de hız değişkendir..
Mesela burada 1 mb/sn hız alıyorsanız, yüz metre ileride bu yarıya da düşebilir yarı oranda da artabilir.. Özellikle aynı baz istasyonunu kullanan kullanıcı çok olursa 3g eziyete bile dönüşebilir..

Ama 4g stabil hız dır..
Mesela operator 4 mb/sn hız verecek ve nereye giderseniz gidin o hızda bağlanacaksınız..

Lakin şu an 3g de bu mumkun değil..
Yerine göre muamele var şu an için..

Herşeye rağmen, bugünlerde "ben 3g li telefon alacağım" diyenlere de ufak bir ipucu,
UMTS destekli telefonlardan uzak durup, HSPDA ( 7 Mbit destekli) telefonlara yönelmeleri önemle rica olunur..

"Neden" derseniz..

Yok yok.. demezsiniz...

Merhaba ve Hoşçakal Antalya..

Ateş almaya uğradığım Antalya'dan ateşimi alıp 2. durağa geçiyorum..

Gün güzeldi..
İşte şöyle güzel bir manzarayla uyandım Seda'nın evinde....

Bayılıyorum şu manzaraya...
Bayılıyorum hatta şu Antalya'ya..
Şu sıcaklar olmasa burada ne yaşanır ama..

Neyse uyandırma servisi için Seda geldi.. Uyandırdı. :)

"Haydi kahvaltıya gideceğiz" diye tutturdu..
Eh vallahi, edilmezmi.. Hemde nasıl edilir şu şeker kızla Kahvaltı....




Neysem, kahvaltımızı ettik bi güzel..
Laf lafı açtı..

"Ne o kız, benden yokmu bişiilerr" kıvamında sorularımı sordum..
Gece konuşamamıştık konuları..

"Yok ulan adam mı kalmış ortalıkta" deyiverdi..
Eh tabi bende "Hoooppp biraz ayıp olmuyormu" bakışı atınca gülüştük..
"Senin yerin ayrı be" dedi.. Yine gülüştük.. Zira sözümüz var Seda ile, hani günün birinde ikimizde evlenmemiş olursak evde kalmamak adına evlenelim felan diye sözümüz var şaka maka..

"Eee sende ne var haberler sendedir" deyince..
Güldüm ve dedim ki..
"Salla bun konuları da canımız sıkılmasın"..

(İlahi ben.. bana da bak, konuyu açan ben, kapatan ben)

Eh hayat ya, kiminle konuşsam aynı dertler..
Ama genel kanı şu ki,
3 kuruş etmeyecek insanlara 5 kuruşluk değer veriyoruz..

Şu güzelim Antalya'da sabah sabah şu güzelim keyfi yaparken konuşulacak konularmı bunlar..
Diyerek..

Alanya'ya geçtikkk.. Çok basit.. Çok sevdiğim yer olan şu limanda sadece çay içmeye..


Bu arada sonsuz teşekkürler edeyim şekerime ki, karşıladı, evini açtı, işleri olduğu halde zamanının tümünü bana ayırdı.
Öğlen ayrıldık..

"Gitme" dedi..
"Bilirsin aciip giderim" dedim..
"Bilirim" dedi..

Neyse.. Gittim..

Aslında bir kaç gün daha kalacaktım.. Ama İzmir'e dönme süremde sorun çıktığı için yani acele dönmem gerektiği için,
"Ateş almaya" gelmiş gibi oldum ama yinede iyi oldu..

Antalya'yı her gidişimde daha bir güzel görüyorum..
Ayrıca nedendir bilinmez ama şu AKP li Menderes Türel şu şehre hayli iş yaptı..
Ben AKP li felan değilim ama yiğidin hakkını yiğide veririm..

Zira 10 yıl boyunca çok sık Antalya'ya gidip gelmişliğim oldu.
Eski halini de bilirim, şimdikini de..

Umarım CHP li yeni belediye başkanı da işlerin ucundan iyice tutar da daha da bir iyi hale gelir Antalya..


Neysem gitmem lazım..
Next level..
Haaa bu arada,
See you..

Otomatik pilot

Banamı denk geliyor nedir..
Şu helikopterleri ne zaman görsem içim acıyor..

Çünkü bunların motoru çalıştımı bir yerler yanıyor demektir..
Evet evet yanıyor..

Neyseki bu helikopterler işe yarıyor genelde..

Ne alakadır bilmem ama bu yazı yayına verildiği anlarda yolda olacağım..
Hareket Antalya'ya..
Önce Merkez, Sonra Olimpos ve en son Kemer..

Ne kadar, sıcak olsa da; Çok sevdiğim, ikinci şehrim Antalya izlenimlerini paylaşmaya başlarım yarın elbette..

Yazıyı otomatik yayınlıyorm ki, pc başında gibi görüneyim diye..
Sahi,
Dikkatimi dağıtmayın..

Yoldayım..