Sosyal Mesajlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sosyal Mesajlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

mart-nisan da tanışmak yok artık..

belki de şu fotoğrafı çektiğim alan bile daha 20 gün öncesine kadar insanlarla doluydu..

şimdi yine insanın içine huzur veren bir yalnızlık duygusu verecek kadar sakin ve sessizleşti sahil..

ben bu durumdan çok keyif alıyorum..
bir plaj, bir deniz için en sevdiğim zaman nisan-mayıs-eylül-ekim oluyor genelde..
arası ise gürültü , huzursuzlukve ganj nehrini aratmayan deniziçi kalabalıklar..

yine eylül'e girdik..

aklımda geçen sene var..

ondan öncesi,
ondan öncesi..
ve daha öncesi...

son yıllarda hayatımdaki kadınları nedense mart-nisan aylarında tanıyorum..
mayıs-haziran-temmuz-ağustos ve hatta eylül'ün bir kısmı güzel geçiyor ama eylül sonunda yine yalnızlığımla fölrt ediyorum..

bir garip dönence..

tabi bu durum "ciddi düzey"de yaşadığım ilişkileri kapsıyor..

bu dönenceden sıkıldığımı itiraf ettim bugün kendime.

bunun için bazı önlemler almam şart oldu,
buna göre,

-sevgili olunabilecek potansiyele sahip insanlarla mart ve nisan ayında tanışmayacağım..

-ola ki tanıştım, bir yanlışlık yapıp ikinci bir görüşmeye ısrar edip, bira ile kandırsa da kanmayacağım.

-hadi ikinci görüşme tuzağına düştüm, işi ilerletip sonra hiç bir şekilde aramayacağım..

-"sesin çok güzel, diksyonun çok güzel, seni istiyorum, aradığım erkeksin" gibi yapay cümlelere kanmayacağım,

-mart-nisan ayında tanıştığım kadınlara "ah işte bu hayatımın kadını" demeyeceğim..

falan filan..

bundan sonra aşk'a daha çok açık olacağım en azında 2 ay'ı kendime yasaklamakla..

kalan 10 ay eminim çok güzel geçecek..

çok...

neyse,
sürem başladı...

yine bayram olsa..

"eskiden güzeldi bayramlar" der herkes eninde sonunda..
oysa eskiden güzel olan, hayat'tı, tüm ruhuyla ve insanlarıyla...

kartpostallar yazardık belki şimdiden posta kutusuna atmıştık ta..

"bayramlık kıyafet" denen şeyler vardı, sabaha dek insanın başucunda saklanan..

yaşlanmadım daha!..
eskiden bayramlar güzeldi.. evet..
çünkü eskiden hayat ve insanlar güzeldi..
Kartpostallar da güzeldi..

aşklar'da güzeldi mesela..
sevgilinin bedeniyle sevişmek için
beklemek..
güzeldi..

şimdi ise,
hayatın, insanlığın, umutların ve hatta aşkların bile tadı yoksa,
bayramında diğer adı, ancak ve ancak "tatil" oluyor..

bugün belki biraz erken kutlamak için ama,
"erken" ve "geç"ler bile anlamını yitirmişken..

olabildiğince..
"bayram"ınız kutlu olsun..

duvardaki forma

her yediğimiz golden sonra
ve tabiki maçtan sonra
telefonumla, e-mail ile, facebook'ta
v.s v.s

taciz edilsem de..
varsın, tüm hafta taciz edilecek olsam da,

ey, duvarda asılı formam ve gönlümdeki sarı-kırmızı sevda.

senden vazgeçermiyim?

sahi, biz seni, iyi ve kötü günde sevmeye and içmedik mi?
üstelik,
tökezlesek de her seferinde "o sahada"


"aşk"a ihanet etmek,
somurtmak ve ağlamak

bize yakışmaz ki.


bozar mı sandın
acılar?

yüksek ve aşrı



Daha çocukken ben, pek meraklıydı bizimkiler,
Yani annem felan, boyle yakınların düğünleri sık olunca, düğün öncesi kına gecesi hadiseleri olurdu.

Aklıma şöyle bir durum çökmüş, etkisinden hala kurtulamıyorum.

O neşe ve keyif için oynayan, gülen, boyle abiye kıyafetli, bol bilezikli kadınlar,
"Yuksek Yuksek tepel......"
Diye bir şarkı başlayınca,
Hobbaaaa, hep birden herkes başlıyor ağlamaya..
Hemde ne ağlama..

Daha ufacıktım ama, hadi ayıp olmasın o guruha diye, çok gözyaşı dökmüşlüşüm vardır.

İyide, ne oldu size, ne güzel oynuyordunuz.
Bizde aklımız bile ermeden, yaşıtımız 8-10 yaşında minik ve cici elbiseler giydirilmiş kızlarla kesişiyorduk.
Sevmek, öpüşmek, sevişmek nedir, daha bilmeden.


İşte o an, o şarkı bitene dek, düğün evi olur, cenaze evi.
Hele o gelin..
O ne ağlamak..
Görende, babası 500 altın başlığa ağanın oğluna zorla veriyor sanar..

"Hem giderim, hemde ağlarım arkadaş" edası var tabi yüzünde...


Neyse,
İşin şakası bir yana,
İşim gereği çok seyahat ettim, Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu..
Ben boylesi yerel düğün merakım nedeniyle çok düğün gördüm.
Hatta açıkçası, hiç bilmediğim yerlerden gece geçerken bile, hiç tanımdığım insanların düğününü izleyip, oratama karışıp, üstüne birde kuyruğa girip para takmışlığım bile vardır damada.

Zira, şimdi tanımıyoruz etmiyoruz, oyle geline meline para takıp "kim lan bu bana dokunan adam" kıvamında olmak istemedim.


Yüksek yüksek tepeler..

Bu şarkı nedense, fena ağlatır insanı.
Hemen hemen tüm bölgelerde kullanılır insanları bağır çağır ağlatmak için..

Oysa ben dinlediğimde şöyle bir hava esiyor bende beyinde..

Misal damat benim,
Gelin, yani kadınımla o köyün, tam ortalık meydanında kurulmuş eğlenti arenasında,
Karşılıklı geçiyoruz..
Şöyle kollarımı kaldırıyorum "efe"ler gibi.
Boyle bende bir harmandalı havası..

Ağır adamız nede olsa..
Yok tabi oyle kıvırmak.. Ne sandınız?

Kadın desen, işte hafif hafif, edalı işveli süzülesi kıvamda, ama kıvırtmadan oynasa..
Tüm oynayış hadisesinde, damat ile gelin,
Yani ben ve kadınım göz göze kalsak.
Oyle aşkla baksak..
Oyle masal gibi olsak..
Patlasa gökyüzüne silahlar..

Ne, oradaki insanlar umurumuzda olsun, ne köy meydanında ortalıkta gezip yaramazlık yapan küçük çocuklar..

Vay be..
Ne sahne..

Gözlerim yaşardı iyi mi..

Ne zaman boyle düşünsem, acilen evlenesim geliyor,
Ama çokkk önemli birşey, hep eksik kalıyor..

Uzun lafın kısası..
Ey analar babalar,

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar haklısınız da,
Sizde her önünüze gelene iyi kalpli, cici, akıllı kızlarınızı vermeyin allah aşkına..

Bize de kalsın..



Sahi,
Uçan da kuşlara malum olsun..
Ben "kendimi" özledim..

Kadına Büyüklüğünü göster..

Başımın belası Facebook reklamlarından birisi..


Peki neden başımın belası, yani bir boy pos sorunummu var hayır..

Kimsenin derdi kalmamış ta, herkesin tek derdi "penis boyu"ymuş gibi tv'de, internette, yazılı basında çıkan reklamlardan "gına" geldi..

Anlaşılan o ki, reklama göre iki tarafta da sorun var..

Kimsenin hiç bir derdi yok, herşey güllük gülistanlık..
Ama, göya biz erkekler penis boyundan muzdarip, siz kadınlar ise penisi büyük adam kalmadığı için müzdarip..

Peh..

Reklama gel..

Sahi, metin editoru kimdir bu reklamların, kendi fantezisinimi yansıtıyor reklama, anlamak mümkün değil..

"Boyu değil işlevi" diye bir söz vardı..
Boşa dememişler..

Bir öküze istediği kadar boy versin, sevişmeyi, ön sevişmeyi bilmiyorsa, kadınına zevk veremiyorsa neye yarar..


Neyse efenim,
Madem büyük bişeyler lazım..

Umudunuz,
Sevinçleriniz,
Mutluluklarınız,
Gülümsemeleriniz,
Aşklarınız,
"büyük" olsun..

Kâfi'dir sanırım..

Kadınına, "Aşk"ının büyüklüğünü göster, bu daha çekici olacaktır..

Zira gerisi..
Hava ve Civa..


*Not: Ulen bu yazıyı yazdık ama, umarım şimdi boyundan moyundan sorunlu felan olduğum gibi bişey düşünülmez de kuru iftiralara kurban gitmeyiz:)

Delik

Şu etrafı çevrili Çamlıca Villaları benim olacaksa..(Hepsi)
Vallahi bende şu an hemen ayakkabımın altını deldirmeye hazırım..
Ortala
Hatta "Küçük Tolga"yla ilgili geyik ve şakalara bile razıyım..

Lakin sonra şu aşağıdakine de acıdım..
Garibimin ayyakkabıları hala delik,
Ama bir gemiciği bile yok..

İçim parçalandı yine....



Sahi,
Demogojiyle büyüyen bir toplumun,
Hâlâ demogojiyle yaşayan insanları olmak ne güzel..

Tanrım..
Ülkemi ve insanlarını çok seviyorum..

Norveç'te doğsaydım,
Ot gibi bir hayatım olacaktı..

Teşekkürler Tanrım..

Verin.. Verin.. Hep verin...

Biz tabi saf ve köylü vatandaşlarız,
Pek de anlamayız..

Ama gelin görün ki, devlet büyüklerimiz, sanırım birikmiş, kıyıda köşede veya işte hawai deki bankalarda hayli paramız olduğunu düşünerek bir reklam kampanyası hazırlamışlar..

Tabi, bu kampanya sayesinde medya'ya büyük bir meblağ çıkışı oldu ki oda ayrı konu..

Ama şu örneklere bakarmısınız..
Gül satan kadın,
Çin youncağı satan oyuncakçı
Simitçi felan..

Hayatımda pek oyuncak almadım alışverişmerkezleri haricinde, onu bilmem ama,
Bu simitçiler ve Gül aldığım kadınlar bana hiç bugüne dek Fatura, Fiş, yada ne bileyim, irsaliye bile vermediler..

Ticaret kafasıyla düşününce canım çekti, keşke bende hep boyle paraları alıp alıp hiç vermesem diye düşündüm.. Al al al.. Ama verme.

Lakin vergiye tabiysen, ver ver ver, hatta kazanamasanda ver..

Şimdi devlet büyüklerimizin aklında acaba ne var..
Onu bilmem ama,
Ben 2 yıl boyunca bu devlete şakır şakır vergimi ödediğim, hatta "zarar" ettiğim anlarda bile vergimi çatır çatır ödemişken..

Hatta ve hatta,

Faaliyetini durdurduğum bir şirketimin vergilerini aylardır hala ödüyorken..

İş mi bu allsen?

Üstelik, bırakın alışverişi..
Sadece şu kriz döneminde devletin vergi yükü nedeniyle işini kapatan bir sürü insan tanıyorum..

Acaba bu bir tuyo mu..
Yani vergisiz iş yapın, alın verin bilmem ne mi demek istiyorlar..


Vallahi açık soyleyim ki,
Şu erkek halimle geceleri kordon'da dolaşıp gül satasım geldi..

Üç beş gül satsam, ohh vergi yok muhasebe yok stopaj yok..
Gel keyfim gel..

Dur lan.. Bu iyi fikir hakketen..

Devlet baba, yol gösterdi ne de olsa..
Vallahi bir gün vergisiz iş yaparsam ve yakalanırsam,
Bu devlet reklamlarınıda alıp AİHM ne başvurup bir de üstüne tazminat isteyeceğim..

Ne de olsa, Devletin gösterdiği yol, en sağlam yoldur..

Evet evet, Gül'cü geldi hanımmm..

Bugün 18'i ve bir demogoji bulamadım.

Bu yazıyı yazmamdaki sebep kesinlikle acı hatıralarla dalga geçmek değil de, biraz kendimizle hesaplaşmak olsa gerek..

Telefonumda günlere bakıyorum.. 18 Ağustos..
İç önemli bişey yok..

Halbuki dün 17 Ağustostu..
Bir çoğu blogda, ve ana haber bültenlerinde 10 yıl önceye gittik..
O acılar önümüze yine serildi..
Üstelik ana haber bültenlerinde oyle kurgular yapılmıştı ki, yani "ağlatmak" ve "acı çektirmek" üzerineydi herşey..

İğrendim..

İğrendim çünkü bu deprem "Unutulmayacaktı"..
Böyle kampanyalar yapılacaktı..
Bişeyler olacaktı..

Ama ne oldu?
Her zamanki kaypaklık devam etti..
Yani hep o günün yıl dönümlerinde ana hebr bültenlerinde izledik ve niyeyse yine o gün bloglarda, gazetelerde bahsedildi..

Şimdi durduk yere aklıma bişey geldi..

Depremden hemen sonra bu depremin yarasını sarmak için devlet tarafından bazı "geçici" vergiler koyulmuştu.
Hani şu an cep faturalarımıza yansıyan %25 lik ÖTV dahil..
Hiç sesimizi çıkarmadık..

Ama ne oldu..
Ben merak ettim yıllardır ve bir bilgiye ulaşamadım..
10 yıldır halen bu vergiyi ödüyoruz..
Peki Deprem bölgesine neler yapıldı?
İnsanlara neler yapıldı?

Bunun hesabını veren oldu da ben mi duymadım?

Hani, bildiğim tek şey var ki, O eli kanlı diktatör! olan Saddam bile oraya 10 milyon dolarlık bir yardım yaptı..
Onunkini biliyorum ama hala bizim neler yaptığımızı öğrenme fırsatım olmadı..

İşin garibi, bunu sorgulamadı da ne basın, ne de insanlar..

Biz bunları sorgulamak, yaraları iyileştirmek yerine, o kara günlerin yıl dönümlerinde "ajitasyon" yapmaya daha çok meğilliyiz..

Sanırım biz yaraları sarmaya değil, sadece yılda bir gün o yaraları hatırlamaya meğilliyiz..
O günü de, işte canlandırmalar ve iki acı laf soyleyerek geçiştiririz biter gider..

Ne acı değilmi...
Yani bugün hala İstanbul dahil, tüm marmara boyle bir felaketin gölgesiyle yaşayıp duruyorken..
Bu felaket için önlemler alınmazken,

Sadece ve sadece şu sesleri duydum ve okudum bolca, dün ve 10 yıldır....

"Sesimi duyan var mı?"..

Bilemiyorum sesimi duyan varmı ama,
Şu an yine telefonuma baktım ve tarih 18 Ağustos..

Bugün gerçekleşmiş ve yarası sarılmamış bir olay yok malesef,
ve o nedenledir ki, size demogojik kelimelerle 10 yıldır süren bir oyunu oynamayacağım..

Çünkü dün 17 Ağustostu..
Bugün 18'i..

ve "deprem" şimdi yine unutuldu..
Ta ki, gelecek 17 Ağustos'a kadar..

Triii ciii

Baştan şunu soylemeliyim ki,
30 Temmuz da 3G li hayata başladığımızda hiç te hayatım değişmedi..
Yine ben, aynı ben..
Ne ben değiştim, ne hayatım..

Haa 3g ile alakası olmayan değişiklikler var tabi.. Düşen maskeler v.s v.s.. Ama bunun 3g ile uzaktan yakından alakası yok..

3g ye operatorler 30 temmuzda geçti ama ben bolgeme geç geldiği için bi kaç gün geriden geldim..
Telefonum 3g destekliyor.. Geniş bant internet yani..
Önde kamerası yok..
Zaten birilerini görüp konuşmam gerekirse bunu msn gibi araçlardan yaparım sanırım..

Ki nedir bu görüntülü konuşma merakı anlamadım gitti..
Biz ki, bayram seyranlarda akrabalarımızı bile aramayı bırakmışken, birden herkeste görüşme, üstelik görüntülü görüşme merakı çıkıverdi..
Ahanda şuraya yazıyorum ki, aynı MMS gibi fossslayacak bu görüntülü konuşma durumu..
Üstelik telefonların ön kameraları da vga kameradır.. yani dandik ötesi..
En kral telefonun ön kamerası bile 1 mp değildir..

Bu da görüntülü konuşmanın zaten oyle ayna gibi cam gibi net olmayacağını gösterir ki,
şu an da oyledir..

Ama sabahlara kadar takılan muhabbet meraklılarına birebir.. Onlara şimdiden tavsiye ederim..

İyide yahu, onca operator aylardır reklam yapıyor, hayatımız değişecekti.. derseniz hemen anlatayım hayatımdaki değişikliği..

Şimdi geçen hafta EDGE ile bağlandığımda 0,20 mbit/sn ile bağlanıyordum. Şimdi ise durum 0,64 mbit/sn..
Eee sevgili operaotler, hani ben 20 kat hızlı bağlanacaktım?
Yani bu durumda hani 4.0 mbit/sn olacaktı hızım?
Olmadı..
Kısmet olmadı işte..
Olamadı..

Cepten surf yapıyorsanız edge ile 3g arasında bir fark yok..
İlginçtir ama ben hala ve hala 3g nin bir artısını göremedim..

Şimdi işin diğer yanı..
Peki neden allayıp boyayıp boyle reklamlarla bizi teşvik ediyorlar derseniz..
Hele hele, o 3 buz gibi soğuk kızın yer aldığı işgence reklamlarını boşamı izledik..
Ne yani .. Niye hatta..

Bu işte dönecek para yılda 10 Milyar doları bulacak ta bunun için..
5 milyarı cihaz, kalanı ise operatorlere bolunecek para olacak...

Nasıl rakam ama..
Eh bu rakama bende bunca reklam yapar atar tutardım..

Hali hazırda Edge kullanıp sırf 3g için bin ytl para verecek arkadaşları uyarıyorum..
Etmeyin..
Kıymayın paranıza..

Hem yakında 4g geliyor..
Gerçi Türkiyede 10 yılı bulur ihale mihale derken ama..
O zaman ideal olabilir..

Hımm 4g nedir derseniz..
Kısaca geçeyim..

3g de hız değişkendir..
Mesela burada 1 mb/sn hız alıyorsanız, yüz metre ileride bu yarıya da düşebilir yarı oranda da artabilir.. Özellikle aynı baz istasyonunu kullanan kullanıcı çok olursa 3g eziyete bile dönüşebilir..

Ama 4g stabil hız dır..
Mesela operator 4 mb/sn hız verecek ve nereye giderseniz gidin o hızda bağlanacaksınız..

Lakin şu an 3g de bu mumkun değil..
Yerine göre muamele var şu an için..

Herşeye rağmen, bugünlerde "ben 3g li telefon alacağım" diyenlere de ufak bir ipucu,
UMTS destekli telefonlardan uzak durup, HSPDA ( 7 Mbit destekli) telefonlara yönelmeleri önemle rica olunur..

"Neden" derseniz..

Yok yok.. demezsiniz...

Kazanmak




Hayata attığınız yumruklar değil,
Hayattan yediğiniz yumruklardan sonra ayakta kalabilmektir
kazanmak..