Benden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Benden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ilk isyancısı.. o toprakların..


öylece durup..

o çok sevdiğim,
delice yağan..
delice ıslatan yağmurda,
yüzümü göğe dönüp..

doya doya küfrettim..

yoo yoo..
ben aslında o yağmurlarda en çok
sevişmeyi sevmişimdir..
hani hiç olmassa öylece,
delice öpüşmeyi..

açtım gözümü..
ve sonra..

ilk isyancısı ben olayım istedim..

yalınayak yürümek istedim..

henüz üzerinde isyan edilmemiş topraklarda...

teşekkürler..

çok da sevmediğim hayat törenlerinden biridir "doğum günleri"..
en azından kendiminkini sevmem ama tanıdıklarımın doğum günlerini mutlaka kutlar ve tadını çıkarmaya çalışırım..

ben fazla sevmesemde, bu yıl tüm yıllardan daha fazla sayıda,
yüzlerce, belkide bin'e dayanan kutlama aldım..
şahsen, telefonla, sms ile, mail ile, blogger dan, fb den, ff den, twitter'dan, ve hatta bir canlı tv yayınından..

26 sı idi doğum günüm,
24 ünde başladı, bugün halen güzel dilekler ve kutlamalar almaya devam ediyorum..

ben önemsemedikçe değeri artıyor sanırım doğum günümün..
ve ben önemsendikçe mutlu olduğumu farkettim..

Keşke önemsediğimiz herşey bizi boylesine mutlu edebilse..

Öncelikle bir önceki post'ta, kutlayan değerli arkadaşlarıma yorum yazmaktansa buradan hepsine teşekkür ederim..
dwarfwaves
mor kedi
yaşlı doğmuş genç kadın
Düşlerimin Gerçeği
ayci
owl
stuven
homeless

öykü
Fulya
Bozkurt

papuç
Bubenmishim
yesari
Zeugma
mr_lonely
La Loba
Dijital Günlük
bilge
Berrin'deniz'
YILDIZ
TANRININ ÇİÇEĞİ

yabancı
Betül
Ne Olursaydı
KaRaMeL
suskun güvercin
Neslihan
lityummm
Efsa
Hepinize teker teker teşekkürlerimi ve şükranlarımı iletiyorum..
Dileklerinizin güzelliği ile sizlerinde aynı güzel dileklerle boğulmanızı, mutluluktan ağlamanızı temenni edeceğim..

iyi ki varsınız..

ve tabiki,
bu güzel, blog dünyasında, sayfalarıma girip çıkan, okuyan, okumayan, gözucuyla bakan, seven, sevmeyen herkese,
var-oldukları için teşekkürlerimi iletirim..

"insan" faktörünün olduğu hiç bir mecrayı "sanal" olarak nitelendirmediğim için, sanal değil,
gerçek bir dünya ve,

bu dünyanın tüm insanlarına kucak dolusu,
sevgilerimle..

Tolga T.

yıl 1..

çoğu arkadaşım, eşim, dostum..
çevremdeki insanlardan duyduğum cümle idi o..
hatta çoğu kez bende söylerdim..

şimdi takvime bakınca, yine soyledim..

"zaman çok çabuk geçiyor.."

İlk post'umu yazalı 1 yıl oluyor..

Saçma bir hikaye benimkisi,
yani bloğa adım atışım la şu an yazdıklarımın alakası yoktu..

geçen yıl bir gazetenin teknoloji editörlüğü ve köşe yazmam için edilen bir teklif olmuştu.
malum, işim zaten internet teknolojileri..

ama ben hafif tembel bir adamımdır, yani hayatı çok ciddiye almadan yaşayanlardan..

nedense o teklifi kabul etmeyip teknolojilerle ilgili blog yazma fikri gelişmişti.

zaten öyle de başladım..

sonra,
baktımki yazasım varmış..
her konudan, ama her konudan...
bende elime mi yapışacak dedim..
ve yazdım..

bir ara şunu yazmıştım..
burası benim masturbasyon alanım,
yani kimsenin okuyup okuması, izleyici sayısı v.s ilgilendirmiyordu beni..

ama sonra oyle olmadı..
sayı arttı..
bugün baktığımda 365 olmuş, neredeyse hergüne 1 kişi eklenmiş..

açıkça soylemek gerekirse, bu rakam arttıkça bir ara yazamaz oldum..
yani, ben şehvetli, tutkulu bir adamım..
bazen yazacaklarımı, "acaba yankış anlaşılırmı?" diye ertelediğim bile oldu..
hatta bu nedenle yazmayı bırakmayı bile denedim..

ama yapamadım..

çünkü yazmayı seviyordum sanırım..

kayıtlara bakınca, onlarca yazıyı sadece taslak olarak kaydetip yayınlamamışım..
dedim ya, izleyici sayısı artınca bazen yazamaz oluyor insan herşeyi..
sonra dedim ki yine,

yani sonuçta ben burada madem bir masturbasyon yapıyorum,
ve seviyorum da bu masturbasyonu,
o halde yine "acaba ne düşünürler" demeden yazmaya devam edeceğim..

halen o fikrimi savunuyorum,
insan burada izleyicileri için değil, kendisi için yazmalı..

neyse işte..

şimdi 1 yıl olmuş..
blogumun birinci yaşını kutluyorum kendisiyle..

sadece bir blog değil burası..
bir dünya..
ve bu dünya içerisinde
bir çok blogger tanıdım..
reel anlamda değil elbet,
"yazılarından" tanırsınız bazen insanları..
belki toplamda binlerce yorum yazdım..
yorum aldım..

güldük bazen,
bazende hüzünlendik..

ama kendi adıma..
dolu dolu bir yıl oldu diyebilirim..
bloglar ve bloggerlar sayesinden..

yıl bir..
düzenli yazdığım için kendimi,
ve varlığınız için sizleri
tebrik ediyorum..

sizleri tanıdığım için çok mutluyum..
iyiki,
varsınız..

yıl 1..
ve bütün doğum günlerim aralık ayına ait..

lütfen,
buyurun pastamızdan..

takıldı..





bir kül vaktiydi,
ve
takıldı dilime kelimeler,

kelimeler güzeldi,
güzeldi sevmek,
sevmek öğrenmekti,
öğrenmekti gülümsemeyi,
gülümsemeyi beceremedik,
beceremedik dürüstlüğü,
dürüstlüğü özledik,
özledik insanlığı,
insanlığı kaybetmiştik,
kaybetmiştik duyguları,
duyguları yaktık,
yaktık küllendik,

ve bir kül vaktiydi
yine takılmıştı dilime
kelimeler..

kelimeler güzeldi.
......

tekrarlardan,
bir kale yapmıştım sonra,
bütün kaleler yıkıldı,
o hala yılmadı, yıkılmadı..

elimde,
dilimde,
tekrarlardan başka bol birşey
kalmadı.

ve ben tekrarları,
hiç sevmemiştim.

ben sadece
kül vaktini sevmiştim,
ve sonra

yine
takıldı dilime kelimeler.

kelimeler,
güzeldi..


.

siyah'a çalan gidişler..



söylenmemiş,
sahipsiz bir şarkıyım..

siyah'ı neden boylesine seviyorum ki,
yada seviyormuyum bunu da bilemem..

ama en çok sorulan budur,
"neden hep siyah"..

oysa,
ben "siyah"a zorunlu sevdalandım birazda,
mecbur kaldım,
hatta mecbur bırakıldım..
sihay bir matem rengiydi.
yas rengi..

ben yürürdüm,
etraf kararırdı..

ben giderdim,
her yer zaten simsiyah tı..

siyah'a çalardı gidişlerim..

kendi yas'ımı tutardım,
siyahlar içinde..

hiç unutmam,
bir gece,
bir kadın, başıma namluyu dayamıştı "gitme" diye.
bense, gülüp geçmiştim.

o an da, "siyah"ı seçmiştim.
"gitmeyi"..

gitmiştim..
siyah'a çalmıştı gidişim..
zaten gece de siyah'tı..

ben asılnda,
ne siyah'ı, ne de gidişleri..
hiç ama hiç sevmedim..

siyah'a çalan o gidişleri,
zoraki sevdim..
zorla sevdirdiler..
sevmemi istediler..
"al ulan sev" dediler..

ben, siyah'ı ve gidişleri..
aslında,
zoraki..
mecburen..


aşk'la sevdim..

eskisinden de beter..





ayağım ne zaman tökezlese,
sevinç çığlıkları yükselir bazı şehirlerden..

oysa ben severim tökezlemeyi,
ondandır tökezleyişim..

ama asla sevmem düşmeyi, düşürülmeyi.
ondan da hiç düşmem zaten...

şehirlerde bir yas olur olur sonra..
kesilir zafer müzikleri,
kesilir sevinç çığlıkları hatta..

bazen düşmüş gibi yaparım onları tanımak için,
onları bana gülerken yakalamak için..
sonra kursaklarında kalır o tüm içten gülüşler.

ben tökezlerim..
ama düşmeyi hiç sevmem..
ondan işte,
hiç düşmem..

ve
ben düşmedikçe;
içimdeki sevgi,
aşk,
şehvet,
umut ve
tebessümler de

çatlarcasına ve çatlatırcasına,
artıyor, çoğalıyor..

eskisinden de beter..

sahibinden satılık..

sahibinden,
ikinci el ve
aynı anda,
kullanılmamış
hatta sıfır,
temiz bakılmış,
yine de paketi bile açılmamış,


hüzünlerim,
acılarım,
iç çekişlerim,
keşke'lerim
gözyaşlarım,
karamsarlıklarım,
aldatılmışlıklarım,
ve
aldanmışlıklarım

var benim.

satamadım gitti..

atsam keşke,
göndersem de gitse..

gitti gidiyor,
sahibinden,
hepsi burada
ve hepsi bir arada hatta..

keşke biri alsa da,
alanın elinde kalsa..

üstelik, kargo'da bedava.

kelimeler..

sustuğumda bile güzeldi kelimeler..

yoksa sesimmiydi onlara anlam veren,
ya da, sesime yaslanan, dudaklarımın arasından mı çıkıyordu kelimeler..

ağlarken,
gülerken,
mutluyken,
hüzünlüyken,
sevişirken,
göz gözeyken,
konuşurken,
küfrederken,
ve hatta
oylece bakışıp sus'arken,
bazende ürpertip baştan çıkaran

dudaklarımdan, sesime yaslanıp çıkan kelimeler..

aslında,
beynim değildi emreden,

yürekten, ses'e, ses'ten dudağa yaslanan ve kulağa fısıldanan kelimeler..

kelimeler..
sahi,

ne de güzeller..

bu havada gidilmez..



bu baharda gidilmez,
yağmurlarda gidilmez,
aslında hiç gidilmez..

güzel bir vesile ile tekrar hatırlanırmı bu güzelim şarkı..
telefonuma bile yeniden melodi yapmışken dün.

aklıma geldi aniden.

geçmişten, sevgilinin,
"bunun için gidilmez" dediği..

veya annemin,
gidilmesi gereken yerlerde çok kar olduğu için,
"bu havada gidilmez" dediği..

veya babamın, yine mızıtacak bir sebep bulduğu günler,
"şimdi gidilmez" dediği..

arkadaşlarımın, havadan, hain bir pusu kokusu aldığı günler,
"tehlikeli şimdi, gidilmez" dediği..

ver heseferinde,
kimseye aldırmadan gittiğim günler geldi aklıma.

öyle ya,
her seferinde,
gitmek,
gitmeye karar vermekten
hep daha kolay olmuştu..

bir de, kafaya koydu mu insan..
öyle bir gidiyor ki..

üstelik,
ben giderken de,

üzerime,
usulca yağmur yağsın istemiştim..

beddua




size, geçen gün kırdığım bir "cd" den bahsetmek istiyorum.

bayram günlerinin sonunda "bodrum"dan yazdığım bir postta(Şu post) adıma, göndereni olmayan ve elden, izmirdeki evime bırakılmış bir zarftan bahsetmiştim.

Ailem farketmiş, pek bir detay olmadığı için zaten açmasalarda, o paketi ne me lazım, ortalıkta tutmamalarını söyledim güvenlik nedeniyle.

öyle ya, hayat ince ayrıntılarda gizlidir.. içinde ne olduğu belli olmayan paketler hep şüphe çekicidir.

gittiğimde elime aldım zarfı.
içinden güzelce kapağıyla kapatılmış bir cd çıktı.

elime aldığımda,
içimde kurtlar, kurtçuklarla dans etmeye başlamıştı..

nasıl yani, yoksa gizli çekilmiş "sex görüntülerim" mi vardı yoksa.
benden pek ali kırca kııvamında bir skandal beklenmez ama, yinede cd yi elime aldığımda tedirgin olmadın değil.

cd yi, pc'me taktığımda bir video ile karşılaşacağımı düşününürken, tek bir "mp3" şarkı eklendiğini gördüm.

hım..

acaba ses skandalmıydı yoksa..
yani gizli sex görüntülerimi çeken ekip, biraz salaktı da, aksilikten sadece "ses"leri mi kayda almışlar diye düşünmeden edemedim gülerek.

neyse uzatmayayım..

cd nin içinden çıkan tek bir şarkı şu an yukarıda çalan ve genelde, ne benim, nede beraber olduğum kadınların "tarz"ını yansıtan bir şarkı değildi.

ama sözleri dinledikçe ipuçlarının orada olduğunu gördüm.

sanma ki sen bensiz huzur bulacaksın,
bir ömür böyle nasıl yaşayacaksın?


yine beddua..
yine yine..

aslına bakarsanız, uzun zamandır yani en azından 2 yıldan beri büyük aşklar yaşamadım.
kimin bunu neden gönderdiğini de bu güne kadar bulamadım.
ustaca hazırlanmış bir plan bu.

yinede, ne kadar "ağlak" görünürsem görüneyim, itiraf etmeliyim ki, geçmişte büyük "aşk"lara imza attığım oldu.
evet bazen kalp kırdıklarım olmadı değil.

büyü yapılmış parfümler hediye edildi, evime bilerek unutulmuş okunmuş "şal"lar bırakıldı.

hatta bitirme kararı aldığım bir kadının 2 kere alkollü olarak evimi de gecenin üçünde bağır çağır ve ailem varken "bastığı" olmuştur..

ama ben,
açıkçası, hayatımda hiç alenen terkedilmedim. ben kuralları hep nizami oynarım. yani bir kadın ne isterse bunu bilir ve buna göre davranırım.
ne ihanet olur, ne de ilgisizlik.

ama işte, bir şekilde biter ilişkiler,
lakin sonrasında ilk günler biraz dişimi sıkarım, bazen raydan çıkarım ama,
huyumdur ki,
asla geriye dönüp bakmam..
aşktan ölsemde asla dönüp bakmıyorum..

o nedenle, ileriki günlerde de, ayaklara kapanmak, yalvarmak, cdler göndermek v.s gibi jestlerde de bulunamıyorum.

aslında bir erkek olarak, hani ayrılıktan sonra, evimin bile apar topar basılması beni mutlu etmişti.
lakin o kadın veya sonradan sevgisini gösteren insanlar, genelde ilgi ve sevgilerini göstermek için hep "geç" kalanlardır.

o cd yi, kimin gönderdiğini bilmiyorum.

oyle ki, bilmek de istemiyorum.


cd yi, yine "batıl" inançlarım olmamasına karşın, eskiden yaşadığım kötü tecrübelere dayanarak zarfıyla beraber imha ettim.


"geç" kalmışlıkların telafisi olmuyor.

herşey, aslında,
"yaşandığı "an"larda güzel"..

o "an"larda verilmeyen değerlerin, "geç" bir vakitte gösterilmesi ise, samimi değil,
ancak ve ancak "eğreti" duruyor.

stabil

hayat mı "stabil", ben mi hızlıyım.
yoksa ben mi "stabil", hayat mı hızlı.

birşeyler duruyor, bişeyler hızlı.
nedenini bilemedim.
hangisi hangisidir,

anlamadım gitti.


bir de üzerimdeki gereksiz bir "statik elektrik".
bir kaçağı olsada atabilsem.

atamadım gitti.

dua




uzaklar seninse,
bütün yollar benimdir..

hayatımın her döneminde,
kendim de dahil,

inanan, inanmayan herkesi, en zorlu anlarda,
en çıkmazlarda,
"dua" ederken gördüm.

elbette "arapça" değildi bir çoğumuzun duaları ve bir ezbere dayanmıyordu.

sadece içimizden geldiği gibi konuştuk, sessizce..

tanrı bize güç ver!
bize mutluluk ver!
bize acı verme!

benim dualarıma ne para girdi, ne şan nede şöhret.

biz hep "dua" ettik, inanan veya inanmayan herkes gibi..

"dua" ettik,
küçük ve masum dualar.
ama "tanrı" bizi genelde,
pek duymadı.

biz imtihan edilen insanlardık belkide,
ve elbette "dua" ile olmayacaktı,

oysa en çok da,
parmak uçlarımla teninde nehir gibi akabileceğim,
sadece bakışarak konuşabileceğim,
susarak sevebileceğim,
dizimde saçlarını okşayabileceğim
bir insan dilemiştim.

neyse,
geçtim artık kendimi de,
artık tüm dualarım
"insanlar" için..

kyndos, küller ve ben..




ben,
sen..
hepimiz..

hangimiz masumuz?

ve sen gökyüzü..




bugün, geç kalkmışlığın bütün ağırlığı ile taptaze çayımı yudumlarken,

normalde sevmediğim pazar gününden haz aldığımı anladım.
ve üzerimde güne geç başlamışlığın ahmaklığıda yoktu..

bir ara, elimde çay kupası,
gökyüzüne baktım..

o koskaca derya deniz, zifiri karanlık "uzay" bile nasılda "masmavi" çökmüştü İzmir'in üzerine.

herşey olduğundan farklı görünebiliyordu evet.

sonra şunu düşündüm,

ben hiç düşmeseydim, kalkmak nedir öğrenemeyecektim.
ağlamasaydım, gülmeyi bilmeyecektim.
yalanlar soylenmeseydi, doğruyu bulamayacaktım.
uyumasam, uyanmanın tadını alamayacaktım.
hata yapmasam, hatanın ne olduğunu kavrayamayacaktım.
geceyi yaşamasam, o güzel şafak vaktini içimde hissedemeyecektim.
bin kurşunla vurulmasaydım, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu anlamayacaktım.

hatta gırgırına,
çarşambayı sel almasa, perşembe de gelmeyecekti.

ve ben bugün,
O aslının "zifiri siyah" olduğunu bile bile,
aldana aldana,
"masmavi" gökyüzünün tadını çıkarttım.

beni üzen, ağlatan, aldatan, yalan soyleyen, inciten insanlara bir müddet "küfür" ettikten sonra
içten içe "teşekkür" edişim,
ondandır..

yağdı..

ve yağdı..

ben şu an, şimdi,
karışırken karmaşık bir gece'ye.

sırılsıklam bir yağmur'da parlatıyorum,

tüm huysuz
umutlarımı,
ve
iflah olmaz
sancılarımı,

hatta

ayakkabılarımı.

yağdı, yağacak..



sadece yağmur,
sensizlik
ve
iç çekişler..

karardı heryer..
ha yağdı, ha yağacak..

yağmaya başladığında çıkacağım.

hiç bir şey almadan üstüme,
oylece ve sırılsıklam
ıslanacağım.

herkes kaçarken bir yerlere,

ben öylece duracağım..
kollarımı açacağım..
gözlerimi kapatacağım..

biliyorum kimse gelip sarılmayacak,
hatta o sırılsıklam yağmurda öpüşmeyeceğiz tutkuyla
ama,

ben yinede tebessüm edip,
salağı oynayacağım..
öyleymiş gibi yapacağım.

öylece ve
sırılsıklam,

ıslanacağım..

çayımsı



nerede ve ne zaman içildiği önemli olmayan
"sabah çayı" tadındayım..

demli,
sıcacık
ve
tap-taze..

tam da hava,
gözleri yatırıp ıraklara,
sigara yakılası
bir zamanda.


sigaramın dumanına,
saramam ki seni..

çünkü gittiğim yollardan
dönüş yok geri..

yinede tadım
demli bir "aşk" gibi.

biraz da şekerli.

sahi,
içsene beni.

ıska

belkide uzaktan ve yalnız uçuşumdandır,
mutluluğu her seferinde ıskalamamın nedeni.

bulutlarla da mutluyum aslında,
sarmaş dolaş ve
sarıla sarıla..

yine de bazen,
kırlangıç olasım var,

üşüdüğümde,
sıcak bir evin
küçük bir penceresinde..

gülümse




Bende en az sizin kadar kandırıldım çocukluğumda masallarla.
En az sizin kadar umut ettim,
Sizin kadar mutluydum,
Sizin kadar ağladım belki en az..

Sizin kadar aşık oldum,
Seviştim hatta doymadan,
Şehvetle ve futursuzca...

Sizin kadar aldattım belkide.
Aldatılıdım da hatta..
Sizin kadar kötü oldum bazen.
Bazen çirkin ve bazen de güzel..

Kimi zaman ben şehre küstüm,
Kimin de, şehir bana..

Bazen çok sevdim insanları,
Bazen de sevgim kadar büyük, nefret ettim.
Hatta, benden de ağır küfürler ettim.

Oysa eskiden,
Sazlarım, ırmaklarım,
Çakıl taşlarım vardı benim..
Ama namussuzca çaldılar.
Yaktılar,
Yıktılar,
Kuruttular..

Sonra,
Şehre bir film gelecekti,
gelmedi.

Bir güzel orman olacaktı yazılarda,
olmadı.

İklim değişecekti, akdeniz olacaktı,
olmadı.


Ben yine de, herşeye rağmen
Dudağımın kenarında bir kıvrımla,
Gülümsüyorum hayata.


Herşeye rağmen..
Korkma,

Sen de gülümse.

mim - x

peri arakdaşımız mimlemiş.
Aslında mim yazma işini bırakmıştım lakin kimseye göndermeden usulca yazayım bari son kez.

...Blog'una neden bu adı verdin?

Hayattaki tüm boşlukların, çıkmazların bir diğer adıdır "khaos". Belki de çıkmazları aşmak için öncelikle nerede olduğumuzu kabul etmemiz ve teşhis etmemiz gerekiyor.
Bilmem, belkide saçma bir açıklama oldu..

...Blog yazarken star tribiyle istediğin, olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?

Bira ve cips ikilisini seviyorum. Bazen şarap, ama özellikle kış ayında, iyi demlenmiş çay ve sigara en güzeli.(Uyarı: Sigara Öldürür, vallaha..)


...En son satın aldığın garip şey?

İşlemci fanı :O


...Şeker gibi olduğun anlar?

Gece 00.00 dan sonra, bir sonraki gece 00.00 a kadar.


...Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?

Böyle, rahat bir mizaç, uzun tatiller, kafana göre bir yaşam, sürdüğüm için en çok da işimi soran oluyor. O nedenle yazın özellikle o çok sevdiğim t-shirti giyiyorum ve boylece kimse sormuyor. Ne mi yazıyor? "Porn Director".
Merak, kediyi öldürür..


...Seksin sendeki rengi?

Sex deyince Kırmızı-gri renkleri geliyor aklıma. Ama siyah olsun içindekiler:)

...Aynaya bakınca gördüğün?

Hala Umut olduğunu görüyorum kendi gözlerimde.

...Kendini okutan blog dediğin?

Hiç ayrım yapmıyorum, Yemek Tariflerinden, Style bloglarına kadar okuyorum fırsat buldukça. Tabi aşk-hayat-gerçekler üçgeni daha da çekici.

...Bu blog sahibi/sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?

O sizi bulur, merak etmeyin.