gelen değil, giden için mutluyum..

işte, 2010 şu yukarıdaki soru işaretinin ta kendisi..

benim için, 2009
allak bullak,
sancılı,
en küfürlü geçirdiğim bir yıl olarak mazideki yerini aldı..

ben gelecek yıla değil, de 2009 dan kurtulmanın keyfini çıkaracağım bugün..
gelen yıl zaten koskoca bir soru işareti..

halbuki geçen sene bu saatlerde yine umutluyduk..

Yeni yıl, bize mutluluk getirsin!
diyorduk..

kimisine getirdi, kimisinin ki de işte saçma sapan geçti..

biz arlanmaz, uslanmaz insanoğlu işte..
bak ne de inatçıyız..
umudumuzu kaybetmiyoruz!

şimdi yine aynı şeyi söylüyoruz..

evet evet, hepinize..

"Mutlu Yıllar.."

teşekkürler..

çok da sevmediğim hayat törenlerinden biridir "doğum günleri"..
en azından kendiminkini sevmem ama tanıdıklarımın doğum günlerini mutlaka kutlar ve tadını çıkarmaya çalışırım..

ben fazla sevmesemde, bu yıl tüm yıllardan daha fazla sayıda,
yüzlerce, belkide bin'e dayanan kutlama aldım..
şahsen, telefonla, sms ile, mail ile, blogger dan, fb den, ff den, twitter'dan, ve hatta bir canlı tv yayınından..

26 sı idi doğum günüm,
24 ünde başladı, bugün halen güzel dilekler ve kutlamalar almaya devam ediyorum..

ben önemsemedikçe değeri artıyor sanırım doğum günümün..
ve ben önemsendikçe mutlu olduğumu farkettim..

Keşke önemsediğimiz herşey bizi boylesine mutlu edebilse..

Öncelikle bir önceki post'ta, kutlayan değerli arkadaşlarıma yorum yazmaktansa buradan hepsine teşekkür ederim..
dwarfwaves
mor kedi
yaşlı doğmuş genç kadın
Düşlerimin Gerçeği
ayci
owl
stuven
homeless

öykü
Fulya
Bozkurt

papuç
Bubenmishim
yesari
Zeugma
mr_lonely
La Loba
Dijital Günlük
bilge
Berrin'deniz'
YILDIZ
TANRININ ÇİÇEĞİ

yabancı
Betül
Ne Olursaydı
KaRaMeL
suskun güvercin
Neslihan
lityummm
Efsa
Hepinize teker teker teşekkürlerimi ve şükranlarımı iletiyorum..
Dileklerinizin güzelliği ile sizlerinde aynı güzel dileklerle boğulmanızı, mutluluktan ağlamanızı temenni edeceğim..

iyi ki varsınız..

ve tabiki,
bu güzel, blog dünyasında, sayfalarıma girip çıkan, okuyan, okumayan, gözucuyla bakan, seven, sevmeyen herkese,
var-oldukları için teşekkürlerimi iletirim..

"insan" faktörünün olduğu hiç bir mecrayı "sanal" olarak nitelendirmediğim için, sanal değil,
gerçek bir dünya ve,

bu dünyanın tüm insanlarına kucak dolusu,
sevgilerimle..

Tolga T.

doğum ile ölüm arasında..


26'sı Aralığın..
doğduğum ve bir gün ölmeye söz verdiğim gün..
bugün,
doğum günüm..

zaten öyle değil mi,
çıplak başladığımız hayatı, ya ecelimizle, ya da ani bir veda ile sonlandıracağız..
yine çırılçıplak..

bize kalacak olan,
işte o doğum ile ölüm arasına sıkıştırdıklarımız..

yani gülüşler,
sevmeler,
aşklar,
sevişmeler,
acılar,
gözyaşları..

işte, anla,
hayata dair ne varsa..


belki de ondandır,
aslında çok fazla önemsemiyorum hayatı..

yani o arada kalan kısım çok acılı ve hüzünlü geçmesin diye
uğraşıyorum da,
çoğu zaman olmuyor..

keşke,
hayat,
o güzel doğum günü kutlamalarındaki dilekler gibi,
sade ve mutlu olsa..

olmuyor..

ama olmuyor diye,
umutsuzluk yok..

umut edip, fedakarlık yapıp,
doğum ile ölüm arasındaki o enteresan araya,
daha çok mutluluk sepiştirmek gerek..
daha çok, daha çok..

sahi,
doğum günüm..
telefonlar çalıyor saat on2'yi geçti diye,
internetten yazıyorlar..
mutluluk, başarı, sağlık diliyorlar.
iyi ki doğdun diyorlar..
sahi, mutlu ediyorlar, iyi ki varlar..

iyi ki doğdum da,
iyi mi yaptım,
halen bunu bile bilmiyorum..

neyse, ne demiştik..
sen sarıl.. gün ağarmaz deme!

söz vermişiz.. bir kere..

daha kirlenmemiştim,
bugün kirlendiğim kadar..

tarih eski günleri gösteriyordu..

çok kadın sevmiştim..
çok da kadın sevmişti beni..
hissetmiştim..

hiç unutmam,
hiç kimseye,
"sensiz ölürüm, yaşayamam.." bile dememiştim..
diyememiştim..

şimdi, bazen gerçekten ölmek istiyorum..
uğruna ölünmesi gereken kadınlara..

istiyorum şimdi..
tüm kahpeliklerden,
sıyrılıp..

öylece sevmek..
öylece ölmek..



sen sarıl, gün ağırmaz deme!
giden gitmiyor boş yere..
söz vermişiz bir kere..
ölmeye..

bence artık.. bende..


ne zaman hayatın kıyısında otursam,
"herkes gibisin" dedim..

sonra birikti
yağmur.
kar, kış, kasırga hatta...

ve artık kimseye
"herkes gibisin"
demez oldum..

ve sonunda baktım kendime...
"herkes"leşmiş herkes arasında..
yani onlar sayesinde

"herkes gibisin" dediklerim yüzünden..

"bence artık, bende..
herkes gibiydim.."

herkes gibiyim..

tıpkı,
herkes gibi..

günaydın, gülümse..

tam da, "sabah çıkmaz" denilen sabahlardan çıkmıştım..
ya da, "sabahı görmez" denilen sabahları görmüştüm..

yine güzeldi,
her zamanki gibi..
soğuk bir kış günü de olsa,
bunca soğuğun, bunca kara bulutun üstünde sarı bir güneş ve mavi bir gökyüzü olduğunu bilmek..

güzeldi..

sonra,
artık adının baş harfi bile geçmeyen,
eski sevgililerim..
sabah'ın o serinliğinde kalkmaktansa,
işi gücü umursamayıp,
sıcacık ve hiç te masum olmayan sevişmeleri seçtiğim sabah saatleri..

yine sabahları, çıkmadan evden,
kravatımı, gömleğimi düzelten kadınlar..

sabahlar..

sonra annemin, geceden çıktığım yolların sabahında,
benden haber almak için aradığı telefonlar..

çayın en dem hali..
kahvenin en güzeli..

yaptığım en güzel kahvelerin saatleri sabaha vurmuştur hep..
çay'ında,
hazırladığım kahvaltıların da..

hayatın muhasebesini daha bir yapabilmişimdir
bu loş ve sessiz sabahlarda..
daha bir içten teşekkür etmişimdir içimden kimisine,
daha da kötü küfürler savurmuşumdur hakedene..

sonra aynaya dönüp bakmışımdır yüzümü her yıkadığımda..
sabahların o çekilmez uykusuzluk halinde,
su'yu en soğuk haliyle yüzüme çarptırdıktan sonra
kendime emrederdim hep..

"gülümse.."

ve sonrasında da iyi dilekler..

"günaydın.."

gerçi, günümün aydığı sayı hayli düşük olsa da,
adettendir işte..

"günaydın"..



.

yıl 1..

çoğu arkadaşım, eşim, dostum..
çevremdeki insanlardan duyduğum cümle idi o..
hatta çoğu kez bende söylerdim..

şimdi takvime bakınca, yine soyledim..

"zaman çok çabuk geçiyor.."

İlk post'umu yazalı 1 yıl oluyor..

Saçma bir hikaye benimkisi,
yani bloğa adım atışım la şu an yazdıklarımın alakası yoktu..

geçen yıl bir gazetenin teknoloji editörlüğü ve köşe yazmam için edilen bir teklif olmuştu.
malum, işim zaten internet teknolojileri..

ama ben hafif tembel bir adamımdır, yani hayatı çok ciddiye almadan yaşayanlardan..

nedense o teklifi kabul etmeyip teknolojilerle ilgili blog yazma fikri gelişmişti.

zaten öyle de başladım..

sonra,
baktımki yazasım varmış..
her konudan, ama her konudan...
bende elime mi yapışacak dedim..
ve yazdım..

bir ara şunu yazmıştım..
burası benim masturbasyon alanım,
yani kimsenin okuyup okuması, izleyici sayısı v.s ilgilendirmiyordu beni..

ama sonra oyle olmadı..
sayı arttı..
bugün baktığımda 365 olmuş, neredeyse hergüne 1 kişi eklenmiş..

açıkça soylemek gerekirse, bu rakam arttıkça bir ara yazamaz oldum..
yani, ben şehvetli, tutkulu bir adamım..
bazen yazacaklarımı, "acaba yankış anlaşılırmı?" diye ertelediğim bile oldu..
hatta bu nedenle yazmayı bırakmayı bile denedim..

ama yapamadım..

çünkü yazmayı seviyordum sanırım..

kayıtlara bakınca, onlarca yazıyı sadece taslak olarak kaydetip yayınlamamışım..
dedim ya, izleyici sayısı artınca bazen yazamaz oluyor insan herşeyi..
sonra dedim ki yine,

yani sonuçta ben burada madem bir masturbasyon yapıyorum,
ve seviyorum da bu masturbasyonu,
o halde yine "acaba ne düşünürler" demeden yazmaya devam edeceğim..

halen o fikrimi savunuyorum,
insan burada izleyicileri için değil, kendisi için yazmalı..

neyse işte..

şimdi 1 yıl olmuş..
blogumun birinci yaşını kutluyorum kendisiyle..

sadece bir blog değil burası..
bir dünya..
ve bu dünya içerisinde
bir çok blogger tanıdım..
reel anlamda değil elbet,
"yazılarından" tanırsınız bazen insanları..
belki toplamda binlerce yorum yazdım..
yorum aldım..

güldük bazen,
bazende hüzünlendik..

ama kendi adıma..
dolu dolu bir yıl oldu diyebilirim..
bloglar ve bloggerlar sayesinden..

yıl bir..
düzenli yazdığım için kendimi,
ve varlığınız için sizleri
tebrik ediyorum..

sizleri tanıdığım için çok mutluyum..
iyiki,
varsınız..

yıl 1..
ve bütün doğum günlerim aralık ayına ait..

lütfen,
buyurun pastamızdan..

ölümle sevişmek..




ölmek, sevişmek gibiydi..
ya da,
sevişmek..
ölmek gibiydi sanki..

ikisini de ortak kılan,
o derin ve uzun nefessizlik haliydi belki..

oysa,
sevişmek için iki kişi gerekiyordu..
ve insan..
yalnız da ölebiliyordu..

sevişmek,
zaten birazda,
ölmek gibiydi.

uzun
ve..

nefessiz..

3-5 kuruş..


hayatımda,
belki pek aldatılmadım ama,
çok, "satıldığım" zamanlar oldu..

öyle boyle değil,
3-5 kuruşa..

sonra o kuruşları
biriktirip zengin oldum..

şimdi gönlüm öyle zengin ki,
kimseyi satmıyorum 3-5 kuruş için..

elimde ve gönlümde,
satılmaktan mütevvellit,
kaç kuruş biriktirdiysem..

onlarla,
kurşun alıyorum..

hepsine birer birer,
sıkmak için..

onlara borcumu,
mutlaka
ödeyeceğim..

nede olsa,
bir kurşun,
bir kuruş'a..

bazen de,
"bireysel silahlanmaya hayır" diyorum,
ve
unutarak kurtuluyorum..

nerede kalmıştık?


sevgilinin çıplak dudaklarını öperken tam da,
hani yıldız kayar da, kesilir zaman, hemde en hain sevişme planlarındayken..
"gökyüzüne bakarsın"..

en sevdiğin yemeği yerken takılır aklına,
"öylece kalırsın"..

hayattan yumruk yumruğa dayak yerken,
"bir an gözünü açıp etrafına bakarsın.."

tam da güler yüzle günaydın derken yeni güne,
"irkilirsin, hevesin kursağında kalır, ağlarsın"..

eline kağıdı kalemi alırsın da, güzel birşey yazacakken,
"kötüler gelir aklına, kalırsın"..

hep bir durma an'ıdır o anlar işte..

Sonrası "nerede kamıştık?" kelimeleriyle devam eden bir süreçtir..

ya durup boynunu bükeceksin,
ya da, gülmeye devam edeceksin..

iyisi mi,

öpmeye devam edeceksin sevgilinin çıplak dudaklarını, tüm hain sevişme planlarınla..
en sevdiğin yemekten haz alacaksın..
hayattan dayak yerken bile gülmeyi bileceksin..
her yeni sabaha gülen gözlerle "günaydın" diyeceksin..

ve yazacaksın..

yazmak demişken..

sahi,
"nerede kalmıştık?"..