misafir odası yalnızlığı..

çocukluğuma dair çok şeyi unutmuş olsamda,
bazı ayrıntıları hiç unutmadım..

saatler süren eski model ve
içinde o yıllarda bolca sigara içilebilen otobüslerle yaptığımız yolculuklar sonunda ulaşırdık
bursa'da anneannemin evine..

düzenli bir evdi, güzel ve yazın en sıcak günlerinde bile serin bir evdi.

ancak bir odası her daim kapalı tutulurdu.

"misafir odası."

çocuktum belki, misafirdim hatta.
ama bana da yasaktı o oda.

özenle sehpalara yerleştirilmiş danteller,
basmatik tabir edilen en janjanlı sigara küllükleri,
resmiyete davetkar ciddi koltuk takımları,
koyu rengin alabildiğine hakim olduğu ve üzerimde devlet dairesi baskısı yaratan bir odaydı.

yine de çok çekiciydi..

ne zaman bir şekilde çocuk halimle girip o eski porselen takımları incelerdim,
basmatik küllüklerle oynardım ki bastığımda sürekli dönerdi o içindeki ince saçtan yapılmış daire.
üzerinde pek oturulmadığı için hiç eskimemiş olan koltuklarda otururdum.

ama ne zamanki o odada olduğum farkedilse annem veya ananem bir şekilde seslenirdi..

"kırıp dokeceksin, çık o misafir odasından.."

halbuki çocuk olduğum kadar misafirdim ve o odayı solumayı ilginç bir biçimde seviyordum..

yıllar geçti..
yıllar geçtikçe büyüyordum..

büyüdükçe daha rahat girebiliyordum o odaya..
dedemi kaybetmiştik..
bir kaç kez daha gittim ondan sonra..
hatta orada yatmayı bile becerebildim daha sonraları..

oraya, bursa'ya gitmeyeli
en azından o eve uğramayalı belki 3-4 yıl oldu.

bu hafta sonu bir aksilik olmazsa orada olup, o odaya girip,
çocukluğumda el sürdüğüm yıllanmış eşyalara yine el süreceğim.
bu beni heyecanlandırıyor..

ama yıllar geçti,
herşey değişti..
belki dedem'i izleyemeyeceğim akşam yemeklerinde muhakkak içtiği bir double rakısını içerken..
belki anneannem de çok yaşlandı o yıllara göre, seslenirken biraz daha fazla bağıracağım..
ama şu da iyi haber ki, anneannem artık bana "çık o odadan, kırıp dökeceksin" demiyor..
o tarihi odanın kapıları bana artık sonuna dek açık..

herşeyi değiştirdi yıllar ama,
o oda hep aynı kaldı..
içine güneş bile sokulmadı, misafirler geldiğinde pırıl pırıl kullanılsın diye..

herşey değişti evet ama,
çoğu evlerdeki bu misafir odaları hep aynı kaldı.

sadece anneannemin değil ki,
2+1,3+1,4+1 hiç farketmiyor,
evin yaşanılması için tasarlanmış bir odası muhakkak misafir odası olarak "kapatılıyor"..

yılda bir kaç kez gelecek misafirler için 360 gün o oda'larda yaşam olmuyor, ses olmuyor, güneş olmuyor..

derin bir sessizlik ve kimsesizlik çöker misafir odalarının duvarlarına..

yalnızlıktan patlar duvarlar, ama bunu anlatamazlar..

işte,
kendimi ne zaman;
yalnız,
çaresiz,
kimsesiz,
güneşsiz
hissetsem

o misafir odalarına benzetirim kendimi..

misafir odası yalnızlığı çöker üzerime,
ama zerafetimden asla ödün vermem..

belli etmem üzerimdeki güneşsizliği,
yaşanmamışlığı..

ama ne yaparsam yapayım,
ne kadar belli etmesem de,

pis bir duygu bu,
duvarlarıma sinmiş..

misafir odası yalnızlığı..

yalnız,
sessiz,
güneşsiz ama
bi o kadar da,

fiyakalı..

2 bıdı bıdı:

Eliza Doolittle dedi ki...

Yazı, hele de sonu, fiyakalı misafir odası yalnızlığı, leziz :)

Düşlerimin Gerçeği dedi ki...

Bende de bu yazının babaanne versiyonu var :)Her bayramda oraya gittimde oturduğum koltuktan odanın her köşesini, ayrıntısını izlerim geçmişe dönerek dedemin yaşadığı zamanlara...