çöp..


hayatımın hiç bir döneminde böyle kendimi salmamıştım sanırım.

belki bir,
olmadı iki yıl oldu böylece salalı..

hislerim..
çok hırpalanmışlar belli ki.

kime ne hissedeceğimi bilemiyorum.

bazen bir ölü gibiyim.
kimseyi umursamıyorum..
kimseyle konuşmak istemiyorum..
kimseyle tanışmak istemiyorum..
kimseyle içmek istemiyorum..

neyse bir tanımı var belli ki.
okudum da,
belki de soyal fobik bir insan oldum çıktım şu iki yılda.
yada depresif mi?
teşhisimi koyamadığım gibi gidip teşhisimin konmasını da istemiyorum.
bilmek istemiyorum ruhumda nasıl yaralar açıldığını..
bunu bana itiraf etsinler istemiyorum..


çok saçma ama,
artık düzelmek istiyorum.

mesela bugün hergünden farklı olarak;
ki genelde belli bir program dahilinde gibiyim,
yani bilmediğim bir kaç sokakta geçirdim vaktimi..

ne bileyim, insanları izledim işte,
herkes bir yere koşturuyor,
kimi işine gücüne, kimi okuluna, kimi sevgilisine..

ben ise hayatımda peşinden koşacak birşey bulamıyorum uzun zamandır.

aşk, meşk, sex, falan filan..
ya da ne bileyim işte,
dedim ya hislerim öldü galiba.
hangi aralıkta kaybettim hislerimi bilmiyorum ama,
yoklarmış gibi..

eskiden umursardım herşeyi..
hatta ince eleyip sık dokurcasına..
etkilenirdim insanlardan.
tanışmak isterdim.
sevişmek isterdim hatta..
ya da oylece susarak bakışmak..

şimdi öylece kalakaldım,
his'siz.

kimseyi umursamıyorum,
kimseyi kimseden hoşlanamıyorum,
kimseyi sevemiyorum,

of ya.

ama,
kıskanabiliyorum en azından..

sizi kıskanıyorum evet..

etrafta koşuşturan,
seven, sevilen, sevmek için mücade eden, hedefi olan, bir amacı olan vesaire..

sizi kıskanıyorum..

ben ise, bu aralar biraz kendimi çöp gibi hissediyorum..
ve kala kaldım işte..
ruhsuzum..
ruhsuz..
ama neyse ki ben şanslıyım.
katillerimi tanıyorum.

biraz kendimi çöp gibi hissediyorum evet..
bildiğin, sokaktaki çöp konteyner'ına atılmayı bekleyen bir çöp.

biri atsa da,
kurtulsam..

ya da yok,

atmasınlar da,

ben bundan bir şekilde kurtulsam.

bir işaret ver be tanrı'm!
eğer oradaysan ve sesimi duyuyorsan!

yada engel olma,
bırak ben onarayım kendimi.

atayım içimdeki;
çöp'ü..

*galiba dozunu ayarlayamadim. Biraz depresif bir yazi oldu.

hep aynı kelimelerle..

dün plaj'da günlük rutin
denizde serinleme, güneşin altında uzanma,
kitap okuma ve kulaklıkla müzik dinleme
aktivitemi yaparken;

bir ara arkadaki sezlonglardan bir çiftin birebirine seslenmeleri denk geldi kulağıma,

kız belli ki seviyor ve bu yüzden erkek arkadaşına "aşkım" diye sesleniyor..

ah dedim içimden..
aklıma geldi birden işte;

sanırım ilk kez 16 yaşında aşkım'lı konuşmalara başlamıştım..

16 yaşımdan bugüne..

ne kadınlar geldi geçti,
kadınlar değişti..

saç renkleri değişk,
suratları değişk,
sevme biçimleri değişk,
gülmeleri değişik,
hüzünleri değişik..

ne kadınlar geldi geçti..

tüm kadınlar değişti sevdiğim;
elbette beni sevenler de hep değişti..

ama..

ama onları severken kelimeler hep aynıydı.
onlar beni severken de aynı kelimeleri fısıldadı kulağıma..

hep aynı kelimeleri kullandık..

hep başka başka insanlara aynı şeyleri söyledik..
aşkım.. sevgilim.. hayatım.. bi'tanem..

işte o arkadaki, daha hayli genç olan çift birbirine boyle sesleniyordu..
hani istemem ama,
hayat bu işte,
belki aynı kız başka bir zamanda yine burada,
başka bir erkeğe yine aynı şekilde seslenecek..
kimbilir..

aşkım.. sevgilim.. hayatım.. bi'tanem..

ne saçma..!

gelsin artık..


yaz beni bunalttı.
ne işime gücüme, ne de özel hayatıma adapte olamıyorum yine..

yine o kahrolasıca yaz rehaveti işte..

hadi soğuk insanı diri tutuyor ama,
yazın bildiğin kafan güzel..
hep bir boşvermişlik
hep bir siktir çekmeler falan.

bu aralar gözüm hep takvimlerde..

eylül'e diyorum,
bir ulaşsak artık..

ah bir ulaşsak..

sonrası güzel işte,
bol yağmur, serinlik
hatta üşüme hissi..
ve belki de kocaman bir aşk..

sonbahar'da güzeldir aşk'lar,
doğa'nın sararıp solmasına inat,
bir de aşık olmuşsan,
kalbin yeşerir,
dışarısı sonbahar olsa da.
içinde ilkbahar..

kimbilir..

gelsin artık,
ki ıslanasım var iliklerime kadar yağmurda..

gelsin artık,
ki yavaş yavaş adımlarla yürüyesim var yağmurdan kaçaninsanların boşalttığı sokaklarda..

gelsin artık,
ki atalım kendimizi sıcacık bir kahve içeceğimiz mekanlara..

gelsin artık,
ki üşüyelim birbirimize sarılarak..

gelsin artık,
ki sevişelim tenlerimiz birbirine değsin, ısıtarak..

gelsin artık..

gelsin artık;
sonbahar..

otel odası yalnızlığı..

ki ben;
7 yıl yoğun bir şekilde süren iş-kariyer hayatım boyunca
hep bu yalnızlığın içindeydim mecburen..
hergün bir yerlere,
iş seyahati yapmanın telaşıyla
çok ama çok yaşadım..

o nefret edilesi;
otel odası yalnızlığı var ya,

fena işler insanın içine..
acıtır..
kırar..
piç eder insanı..

kaldığın otelin yıldızları çok hoşuna gider insanların,
tatile gitmişsen tabiki..

ama oraya ait değilsen,
çok koyar adama..

ama bir gün orada, bir gün burada bir otel odasında kalacağın için
duruma adapte olmaya çalışırsın..

mesela bugün valizlerini nasıl yerleştiriyorsan,
yarın gideceğin yerde de oyle yerleştirirsin,
olmadık bir düzende
bir düzen oluşturursun kendince..

arkadaşların geride kalır..
sevdiklerin geride kalır..

onlar sen nereliysen orada, güler eğlenirken,
sen ancak yabancı şehirlerde
olsa olsa gece vakit geçirmek için biraz turlar,
bir kaç yer keşfedip, yalnız içilebilecek bir yerler araştırırsın..

şehre yabancısındır,
o şehrin insanlarına da..

içersin..
sıkılırsın ve inine dönersin..

bir otel odası yalnızlığına..

dedim ya, düzenli olmayan hayatına düzen vermek için enteresan şeyler yaparsın..
mesela o şehre 5 gün sonra gideceksen yine o otelin o odasında kalmak için anlaşırsın..
306 numara, 5077 numara, 808A numara..
aynı odalarda kaldığında sanki alışırmışsın sanırsın yalnızlığa..

yinede kendini kandırırsın..

nasıl olsa yarın gece başka bir otelde başka bir yalnızlığa bürüneceksin..
kandırabildiğin kadar işte,
kandırırsın kendini..

yalnızlık çok koyar adama..

ki çok koydu bana..

işte o dönemlerimi yıllar önce bitirmeme rağmen,
hiç yalnız bırakmıyor beni o otel odası yalnızlığı..

artık sürekli aynı yerde yaşasamda,
kendimi ne zaman yalnız hissetsem,
bir otel odası yalnızlığında hissediyorum..

şu an'da yaşadığım yalnızlıkta olduğu gibi..

kimseye ait olmadığım bir yerde,

ve 306 numaralı

otel odası yalnızlığında..

o aslında sadece bir şişe!

ne saçma bir insanım tanrım!

çoğu insan önemli konular(o da neyse?) üzerine akıl yürütüp düşüncelere dalarken,

ben ise açtığım her bira şişesine,
meyhanedeki her rakı bardağına,
uzun uzun bakıp dalıyorum..
düşünüyorum..

düşünüyorum o meyhane de aynı rakı bardağıyla kimlerin kafası güzelleşti..
öyle ya, dudağımı paylaşıyorum bir sürü insanla
aynı bardak'ta..

düşünüyorum..

acaba bu şişe depozitolu olduğundan kelli fabrikaya dönüp yıkanıp aklanıp paklanıp içine bira dolumu yapılıp bana geri gelmeden önce kime arkadaşlık etti..

sahi nerede etti o arkadaşlığı?

ege'de mi, istanbul'da mı yoksa bir anadolu kasabasında mı..

kimler içti aynı bu şişeden benden önce birasını..
hangi duygularla içti..
belki onlarca insan, belki yüzlerce insanla aynı şişeyi kullandık ama,
peki ya onlar eğlenirken mi,
hüzünlenirken mi,
severken mi,
aşıkken mi,
sinirliyken mi..
tüketti bu şişeden birasını kana kana..

aynı şişeyi paylaştığım bir önceki insan
kadınmıydı.. erkekmiydi..

şu an yaşıyor mu, yoksa artık bir ceset mi..

düşünüyorum işte..
öyle ya, aynı bira şişesinde dudağımı paylaşıyorum bir sürü insanla..

ne garip değil mi..

bir şişe bile..
beni paronayaklaştıracak kadar meraklandırabiliyor..


ama hayat işte..

böylesine gereksiz ayrıntıların içerisinde,
daha mı güzel ne..

şu an bu yazıyı bitirirken bir şişe daha açıyorum..
yazının başına dönüyorum yine..

işte aynı sorular yine başlıyor..

kahretsin!

olmadı bir bira daha..

nerede bir silahlı çatışma çıksa,

hep ortasında kalıyoruz..

nereden bir kurşun sekse,
hep biz vuruluyoruz..


olmadı bir bira daha açayım..

belki iyi gelir..
kurşun yarasına..

hüzünbaz bahar..

sıkıldım biraz..

hani aslında yabancı olmadığım bir durum..
sıkılırım..
hem de kolay sıkılırım..

herşeyden..

beni mutlu etmeyen..
herşeyden..

mecburi durumlar bana göre değil..
hiç bir şeye mecbur olmayı hiç kabullenemedim..
aslında pek te hiç bir şeye mecbur edilmeye maruz kalmadım..

kara bulutların dört bir yanımı çevirdiği saatlerde..
ne kadar da sevsemde yağmuru ve o yağmur taneleriyle sırılsıklam olmayı..
korkuyorum aslında..

aslında kimseye itiraf edemiyorum korktuğumu..

çünkü hüzünbaz bir mevsim daha kapıyı aralıyor..

adı bahar..

ne komik değilmi..

herkesin cıvıl cıvıl içinde hissedip, belki..
belki hayat dolduğu..
belki aşık olduğu..
belki çok mutlu olduğu..
bahar yağmurlarının doğaya, insanlara, tüm canlılara hayat verdiği..

bu mevsimi hüzünbaz bir mevsim olarak anıyorum..

belki de..
kendimi çok yalnız hissettiğim bir zamanda yakalanıyorum bahara..
aşk'sız bir bahar beni heyecanlandırmıyor..
hatta pembeler sizin olsun..
tüm pembe gözlükler..

kaldıysa benim pembelerimden vereyim size hatta..
değişelim..

verin bana tüm sihaylarınızı..
kara'larınızı..

belki dünya'ya herkesin pembe gözlüklerle bakması gerekmiyor..

bazılarımız sihay gözlükleri takmalı belkide..

herşeyi kapkara ve anlamlandıramadığı,
isimlendiremedi, mutlu olmadığı bir şekilde izlemeli
bazılarımız..

delikanlı adamım ben..
pembe gözlük takamam..


bir hüzünbaz mevsim yaklaşıyor..

tıpkı yalnız ve siyah gözlüklerle geçirilen tüm mevsimler gibi..

hüzünlü..

hüzünlü bir bahara..
tıpkı diğer aşk'sızlar gibi.. 
haylaz, yaramaz, hüzünbaz bir bahara hazırlık yapıyorum şimdi..
hazırım hatta karalarınızı pembelerimle değiştirmeye..
verin hadi..
 
çünkü delikanlı adamım ben..
istesem de..
pembe gözlük..

takamam..

maya'lar yanılmasa keşke..

çok sapıkça,
aptalca,
salakça gelebilir ama..

son zamanlarda en çok istediğim şey maya'ların yanılıyor olmaması..

kimilerine göre yaptıkları hesap doğruysa 21 aralık 2012 de marduk gezegeni etkili bir dünya yokoluş süreci yaşanacak,

kimine göre ise güneş'te gelen patlamalar yüzünden manyetik bir etki yaşayıp insanoğlu farklı bir sürece girecek..

açıkçası, hangisi olursa olsun sikimde değil..
ama biri olsun lütfen..

zira bu mandaval hayat çok sıkıcı olmaya başladı..

bazen beynimi kemiriyor,
ne kendimi ne diğer insanları tanıyamıyorum..

sanki birşeyler oldu, ne olduysa oldu ve bu 10 yılda,
evet sadece 10 yılda insanlık rayından çıktı..

nasıl olabilir ki bu..
nasıl bu kadar kolay olabilir?

kendimi bir çok kez o meşhur yalanla kandırmaya çalışıyorum..
diyorum ki kendime, "oğlum tolga, bu vıcık vıcık olaylar, yaşantılar, insanlar sana denk gelmiştir, herkes boyle değildir, umudunu kaybetme"..
diyorum demesine de..

yahu ben moralimi düzeltsem, hafif bir umuda girsem hooopp, hemen akşamında bir kız veya bir erkek arkadaşımla içkiye vermişiz kendimizi, o da kendi hayatından örnekler veriyor, benim umutlar yerle bir..

aslında ne istediğimi de tam bilmiyorum..

belki de bu 2000li yılların teknolojik ve sosyal değişimine ayak uyduramıyorum..


gözümü kapatıyorum, rahatlıyorum..
gözümü açıyorum, mesela facebook a bakıyorum günde bir kez o da 15 dk..
aman ya, bütün arkadaşlarım 24 saatini facebook ta otu boku paylaşarak geçiriyor..
gülüyorlar, eğleniyorlar..
asosyalliğin dibine vurmuş çoğu..

ben neden yapamıyorum..
kahretsin..

olmuyor zevk alamıyorum bundan..

ya da diğer sosyal ağlar..

ya ben mi kafayı yedim yoksa insanlarmı yedi..
bunu bile bilmiyorum..

isimlendiremiyorum..

sokakta ve pc başında
küçük bir et pazarı heryer sanki..

gerçi bana ne,
bana giren çıkan ne..

alan memnun satan memnun..

ben se salak halen 10 yıl önce, 20 yıl öncesinin saflığında kalmış birşeyler bulmaya çalışıyorum..

bulmaya çalıştıkça batıyorum..

aman uzatmayayım..

sıkıldım lan..

maya'lar..
yanılmayın lütfen..
zaten dünyayı, doğayı, insanlığı sikip atmışız..
gelecekten hayır beklemek aptallık..

bari kopsun 21 aralık'ta kıyamet te,
en azından diğer tarafta hep beraber olalım..

lütfen yanılmış olmayın..
hadi be maya'lar..
hadi be hacı..


severek ayrılalım..

ne zaman yağsa..

ne zaman yağsa..
deli gibi,
ve
sırılsıklam edercesine..

ne zaman yağsa,
tüm tiksinmişlikleri unutup..

canım oylesine aşk çekiyor..

öylesine..
ölürcesine..
öldürürcesine..

ne zaman yağsa,
öyle delicesine..

ve de,
hazır unutmuşken herşeyi,

koşup dudaklarında ıslanmak istiyorum..
sırılsıklam, yağmurda, dudaklarında..
delicesine,
delirircesine..


yağmurlar işte..


farkındayım..
yağmuru çok seviyorum

ama itiraf ediyorum ki,
 
ben
bugün
acı
çekiyorum..