
günlerden pazar..
pek sık yapamadığım şeylerden birini yapıp sabah erken kalkıp kahvaltı ile beraber gazetelere göz gezdirirken, bir yandan da limon ağacında kalmış irili ufaklı bir kaç limon'un bahar sevincini görüyorum.
o arada bir ses geliyor kulaklarıma..
daha sabahın 8 i..
"Hüseyin Demir'in yakını"..
"Erhan Şimşek'in yakını"..
ve saire..
aslında aşina olduğum şeyler.
evimizin konumu cezaevine yakın olduğu için "içeridekileri" ziyarete gelen "dışarıdakiler" birikmiş kapıda, görevli isim okuyarak tek tek alıyor.
buraya kadar birşey yok ancak asıl merak ettiğim şey
"içeride" olmak mı zor yoksa "dışarıda" kalmak mı...
içerideki içinmi zor herşey yoksa dışarıda kalana mı?
kimbilir..
tabiki mahpusluk üzerine sormuyorum bu soruları kafamda..
o an denk geldiğim olayı bir ilişkiye, bir aşk'a yorumluyorum..
"içeride"ki aşk için sıraya girmiş "dışarıdakiler"iz biz ne de olsa..
"aşık olunan" olmak mı zor yoksa "aşık olan" mı?
kapısında kuyruk olduğumuz kaç aşk oldu kimbilir.
kaç kez okundu ismimiz..
alındık sırayla..
üstelik ne ilk'tik ne de son olacaktık..
sahi, aşk çok zor ve meşakatli bir iş be..
"aşık olmak"ta zor, "aşık olunmak"ta..
yani..
içeride olmak mı zor,
yoksa dışarıda kalmak mı?
bende bilemedim..
tek bildiğim,
ne içeride olmak istiyorum, ne dışarıda kalmak..
ne sıraya sokulan olmak istiyorum ne de uğruna sıraya girilen..
arada bir yerde kaynayıp gideyim en iyisi ben..
böylesi daha güzel..